Paylaş
Bu davaların sanıkları kimler?
Duruşma salonlarına getirilen sanıkların Türk Silahlı Kuvvetler’i (TSK) mensubu olmaları içler acısıdır.
15 Temmuz’un diğer sanıklarının da Türkiye Cumhuriyeti’nin en güzide sivil kurumlarının yöneticileri, en güzide meslek mensupları olması da öyle...
Düşünün ki, yıllarca Türk ordusunun, Türk emniyetinin üniformasını giymiş, bu ülke, bu ulus için şehit olmuş Mehmetçiğe, polise komuta etmiş subaylar, emniyet müdürleri...
Devletin, milletin vergileriyle milyarlarca lira harcayarak yetiştirdiği, eline tank, top, tüfek, uçak, gemi ve annelerin-babaların Mehmetçiğini teslim ettiği generaller, albaylar, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, astsubaylar...
Karşısında her vatandaşın boynumuz kıldan incedir dediği cüppe giymiş yargıçlar, savcılar; eti senin kemiği benim diye çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenler, doktorlar, doçentler, profesörler...
15 Temmuz’un sanıkları bunlar...
Böyle bir kadro Türkiye’yi 15 Temmuz’a getirdi.
Ve o gün, kanlı bir darbeye kalkıştılar...
Halkın üzerine acımasızca kurşun yağdırdılar...
Tank sürdüler, helikopterden yaylım ateşi açtılar...
Zırhlılarla ezdiler...
Tüm mazlum uluslara örnek oluşturan, gurur kaynağımız Gazi Meclis’i bombaladılar...
Genelkurmay basıp, ölüm saçtılar...
Emniyet’i, özel kuvvetler tesislerini uçaklarla, helikopterlerle bombaladılar...
Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otele baskın verip öldürmeye yeltendiler...
Türkiye Cumhuriyeti devletini bir darbeyle yıkmaya giriştiler...
Ve bunu, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen, Atatürk’ü düşman, demokratik-laik çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkılması gereken bir hedef belleyen; bunun için düşmanla bile işbirliği yapmaktan kaçınmayan, din bezirgânı bir terör örgütü adına yaptılar, yapabildiler...
O nasıl bir ruh halidir ki, bu nasıl bir adanmışlıktır ki, vatandaşın her zaman gurur ve güven duyduğu bir Türk pilotu, F-16’ya atlayıp meclisini, vatandaşını bombalayan bir canavara dönüşüyor...
O nasıl bir ruh halidir ki, köprü başını kestiğinde, ‘herhalde bir terör ihbarı vardır’ diye düşünen vatandaşının üzerine o tankı sürebiliyor, otomatik silahlarla tarayabiliyor.
BEYİN YIKAYAN EĞİTİM
Türkiye’nin bu noktada durup düşünmesi gerekiyor.
Bu insanlar bu hale nasıl geldiler?
Bu sorunun yanıtı ‘eğitim’dir...
FETÖ bu insanları, eğitim kurumlarını ele geçirerek yetiştirdi.
Türkiye’yi bu duruma uzun vadede eğitim kurumlarını ele geçirerek getirebileceğini biliyordu ve sabırla bu işe ilkokul seviyesinden başladı.
Öncelikli yoksul ve çalışkan, zeki çocukları seçerek, onları kendi kontrolündeki eğitim kurumlarına ve yurtlara aldı.
O çocukların anne-babaları da yoksulluk içinde çocuklarını, okuyup subay, polis, öğretmen, yargıç, savcı, avukat, mühendis olacaklarını hayal ederek bu örgüte teslim etti.
Bugün yargıç karşısında her küçük bir pişmanlık duymadan, “Darbe yaptım. İdama razıyım. İntihar olmayacağını bilsem, sandalyeyi ben düşürürüm” diyebilen bir binbaşı ancak beyin yıkayan bir eğitimle bu hale gelebilir.
BİR DAHA OLMAMASI İÇİN
15 Temmuz’dan sonra meslekten çıkarılan en büyük grubu öğretmenlerin oluşturması tesadüf değildir.
Türkiye’nin bir daha 15 Temmuz’lar yaşamaması için eğitim kurumlarını bu kafaların işgalinden kurtarması gerekir.
Çocuk yuvalarından, ilkokullardan başlayarak devlet ve özel sektördeki tüm eğitim kurumları, bilime dayalı çağdaş eğitim konumlarına dönüştürülmelidir.
Bu kurumların bir daha bilim, demokrasi, laiklik karşıtı, dinimizi istismar eden bezirgânların eline geçmesine imkân verilmemelidir. Öğretmenler, bilimsel eğitim almış öğretmenler olarak yetiştirilmelidir.
Ülkemizin geleceğinin çocuklarımızın eğitimine bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Paylaş