Paylaş
“Nasıl yani?” diye sordum. Bence bu cevap, siyasetin en önemli meselesini ortaya koyan bir açıklamadır.
Dedi ki: “Siz eğer aynı gelenekten, aynı kökten, aynı mücadeleden, aynı fikirden ve en önemlisi aynı teşkilattan gelmeyen birisini aday gösterirseniz ne oluyor biliyor musunuz? Sokakta, arazide, kapı kapı çalışması gereken parti teşkilatı heyecanla çalışmıyor. İçinden gelmiyor. Miting alanları bile enerjisiz kalıyor. Teşkilattan yayılmayan enerji elbette sandığı doldurmuyor.”
Sonuçta siyasi parti organizasyonu da bir örgütlenme işidir.
Bir afişin sokağa asılması ya da bir miting alanının dolması bile o beldedeki gönüllü teşkilatın heyecanıyla oluyor.
Bu durumda şu haklı soru ortaya çıkıyor:
“Abdullah Gül’ün adaylığı CHP teşkilatında nasıl karşılanır(dı)?”
İşte onu söylüyor CHP’nin teşkilattan gelen ismi.
“Mahalle mahalle çalışıp ilçelerden, illerden, gençlik teşkilatlarından süzülüp gelen bir partiliye bunu anlatamazsınız. İkna olmuş gibi gözükse de heyecanı olmaz. İçi almaz. Ruhu kaldırmaz.”
Aslında Ekmeleddin Bey’in adaylık olayı da bu değil midir?
Ve dahası var...
Eğer bir siyasi parti ya da bir siyasi hareket, toplumun önüne çıkaracağı adayı bir program, bir ufuk, bir umut, bir vizyonla değil de sırf başka bir adayı engellemek için çıkarıyorsa... Bunun toplum nezdinde bir karşılığı olabilir mi?
Bence bu sorular, önümüzdeki dönem, başta CHP olmak üzere Türkiye siyasetinde özellikle tartışılması gereken sorulardır.
Şöyle de sorabilirsiniz?
- CHP neden kendi geleneğinden, teşkilatından, fikri altyapısından süzülüp gelen gencecik bir ismi çıkaramıyor?
İnanın ben adayın kim olacağı sorusunun cevabından çok, bu soruların cevabının daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye demokrasisi için bunun önemli olduğunu söylüyorum.
Ve yine aynı şeyi hatırlatmak istedim.
Rahmetli İsmail Cem’in kitabından...
Yaklaşık anlamı şuydu: “Eğer bir sosyal demokrat partide, bürokratlar, memurlar, yönetimde artıyorsa o partide hareket durur.”
Yani Cem de ısrarla “teşkilat” diyordu.
Gençlik kollarından, sokaktan, meydanlarda pankart açmış, afiş asmış, kapı kapı dolaşıp mücadele vermiş partiliden söz ediyordu..
Siyasi partiyi bir davanın teşkilatı yapan ve dernek olmaktan ayıran da işte budur.
İZMİR MESAJLARI
BİRKAÇ gündür İzmir’deyim. Biliyorum ki...
Siyasi tarihimizde seçimlerin en kritik illerinden biri olmuştur İzmir.
Her türlü eğilim ve rengi özgürce taşır.. Bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım İzmir’e geliyor.
İzmir il kongresi var...
Merak ettim.
Bunca kamplaşma... Bunca inatlaşma... Tartışma... Ağır eleştiriler... Siyasi kavgalar arasında...
Acaba İzmir’in CHP’li belediye başkanı Aziz Kocaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılamaya gidecek mi?
Genellikle muhalefet bu tür durumlarda şehir dışına program koyar. Sordum...
Kocaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılamaya gidiyor.
Hem de il dışında başka bir programı olmasına rağmen, o programı erteliyor.
Bunu büyük bir jest olarak aktarmıyorum. Siyasette olması gereken bir tablodur bu. Sonra...
Cumhurbaşkanı ve Başbakan yeni seçilen İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener ve yeni yönetimi ziyaret edecek.
Bu ziyaretin çok olumlu yankıları olacağını düşünüyorum.
Çünkü İzmir Ticaret Odası’nın Türkiye tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Genç Cumhuriyet’in ilk iktisat kongresini Atatürk İzmir’de toplamıştır.
Yıl 1923.. 25 yıl sonra ikinci iktisat kongresi toplanmıştır.
1950’li yıllarda rahmetli Menderes liberalizmin ilk işaretlerini burada vermiştir. Ve sonra benim de katıldığım rahmetli Özal’ın düzenlediği İzmir İktisat Kongresi...
Özetle... İzmir Türkiye tarihinde liberalizmin, serbest piyasanın ve ticaretin ateşlendiği bir şehirdir.
Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın yıllar sonra İzmir Ticaret Odası’nı ziyaret edip yapacakları konuşmalar, İzmir ve Türkiye için tarihi değerdedir.
Türkiye bir dünya devleti olarak artık, kamplaşmayı değil, “olgun ve yaratıcı demokrasiyi” hak ediyor...
Paylaş