Paylaş
Kitap, alanında uzman birçok akademisyenin COVID-19 sonrası dünya düzenine yönelik değerlendirmelerini içeriyor.
SAM (Stratejik Araştırmalar Merkezi) organizasyonundaki bu değerlendirmeler, Dışişleri Bakanlığı şemsiyesi altında yayınlandı.
Gerçekten çok faydalı bir çalışma...
Çünkü “Virüs sonrası nasıl bir dünyayla karşı karşıya kalacağız” sorusuna cevap arıyor. Zaten kitabın giriş bölümünde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu birkaç soruyla bilimsel araştırmanın kapılarını açıyor.
Çavuşoğlu önce şu tespiti yapıyor: “Tarihin bu önemli dönüm noktasının ardından uluslararası konjonktürde bizi nelerin beklediğini, hangi sınamalar ve fırsatlara hazırlanmamız gerektiğini şimdiden değerlendiriyoruz. Gelişmeleri izlemek ve onun peşine takılmak yerine, ön alıcı ve gerçekçi bir yaklaşımla yürüttüğümüz dış politika anlayışımız da bunu gerektiriyor.”
Ve ardından soruyor:
COVID-19 sonrasında nasıl bir sistemle karşı karşıya kalacağız?
Salgın sonrası küresel çapta yaygın eğilimler neler olacak?
Bizi ne tür tehditler bekliyor?
Önümüze nasıl fırsatlar çıkacak?
Evet, işte bu kitap bu soruların cevapları için alternatif cevaplar üreten birbirinden değerli akademisyenlerin öngörülerinden oluşuyor.
Hani hep özellikle “ABD’deki düşünce kuruluşlarından” tercüme ederiz ya...
Bu defa geleceğin ne getireceği üzerine çok önceden biz de kafa yoruyoruz...
O nedenle ayrıca kutluyorum...
Kitapta 26 akademisyenin görüşü ve muhtemel senaryoları var.
Benim ortak gözlemim şöyle:
BM, DSÖ, AB gibi kurumlar yapısal anlamda ciddi bir tartışma içine girecek.
Trump’ın “Önce Amerika” sloganı nedeniyle ABD’nin küresel liderliği tartışılacak.
Ben şimdilik bazı akademisyenlerden seçtiğim cümleleri buraya aktarıyorum.
Meltem MÜFTÜLER-BAÇ (Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi)
“Küresel krizi yerel seviyede çözmek imkânsızdır. Eğer ulus devletlerin korumacı milli politikaları maddi çıkarlarını korumaya yetmeyecek olursa ve bu krizi ancak uluslararası işbirliği ile atlatabileceklerini fark ederlerse, yeni bir dünya düzenine doğru hızlı bir geçiş olabilir. Bu noktada hem Türkiye’nin uluslararası platformlarda daha görünür hale gelmesi hem de uluslararası işbirliğini daha da arttırması bu açıdan önem taşımaktadır.”
M. Şükrü HANİOĞLU (Princeton Üniversitesi öğretim üyesi)
“Gelinen noktada, küresel ölçekli ekonomik durgunluk, otoriterliğin güçlenmesi, uzaktan çalışma ve yapay zekâ kullanımının yaygınlaşması, özel hayat alanının daraltılması ve kısa vadede bütçelerde sağlık ve acil durum planlamalarına ayrılan payların artışı benzeri neticeler doğurmasını beklemek anlamlıdır. Örneğin otoriterlik ve popülizmin yükselmesi, çokkültürlülüğün sorgulanması, sınırlara duvar çekme eğilimlerinin güçlenmesi, izolasyonun yaygınlaşması, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşların varlık nedenlerinin sorgulanması, yeni ‘küresel düzen’ üzerinde göz ardı edilemeyecek tesirler icra edecektir. Doğu’su otoriterliğe kayan, Batı’sında ise neo-faşist hareketlerin ‘sağ popülizm’ maskesi arkasında zemin kazandığı Avrupa’nın ‘eski düzen’in sürdürülmesindeki temel aktörlerden birisi olamayacağı ortadadır.”
Ersel AYDINLI (İ.D. Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi)
“Bütün bunlar daha güçlü devletlerin inşa edileceğine işaret ediyor. Yeni uluslararası sistemde bir milletin gücü diğer devletlerin başarısızlıklarından ziyade kendi ülke içi başarısına bağlı olacaktır.”
Burhanettin DURAN (SETA Genel Koordinatörü)
“Aslında pandeminin her ülkenin başının çaresine bakması şeklinde yönetilmesi de ABD liderliğinin düşüşü ile yakından irtibatlıdır. Başkan Trump’ın mücadeleye liderlik edememesi ve Çin’i suçlamaktan öte bir diplomasi hamlesinde bulunmayışı liberal dünya düzeninin çöküşü tezinin yeni emareleri olarak görülmektedir.”
Tuncay KARDAŞ (Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Müdürü)
“Altını çizelim: Burada dikkat edilmesi gereken otoriter rejimlerin güçlenmesi değil (onlar zaten güçlü) liberal-demokratik yönetimlerin otoriterleşmesidir.”
Altay ATLI (Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi Uzmanı)
“Küreselleşme şu anda yoğun bakımda, ancak taburcu olduğu zaman, daha güçlü ve sadece virüsten değil, kendi bağışıklık sistemini virüs öncesinde de düşüren sorunlarından arınmış olarak çıkacak.”
Evet, arkadaşlar...
Daha birçok akademisyen görüşü var. Ama köşe bu kadar... Kaçınılmaz bir gerçek ki...
Eğer bu başarısı devam ederse -ki hepimizin yürekten isteğidir- Türkiye virüs sonrası dünyada temsiliyet gücünü ve etkisini arttıracaktır...
Ama hangi parametrelere ve ittifaklara göre? Düşüneceğiz...
Paylaş