Paylaş
Arslan dün bağıra bağıra şöyle dedi:
“Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmem...”
Daha ne desin.
Ve çok doğru olarak da ekledi:
“Cumhurbaşkanı’na saygı millete ve devlete saygıdır.”
Bazen akan bir görüntüden bir kareyi dondurursanız...
Altına istediğinizi de yazarsanız.
Her türlü etkiyi yaratabilirsiniz.
Bence Zühtü Arslan, Anadolu kültürünün saygı temelinde el sıkarken hafifçe öne
eğilmiş olabilir.
Tartışmanın öteki tarafı...
Öyle de diyebilir:
Bunu “bir adım atmak yerine, hafifçe uzanma” diye de algılayabiliriz.
Ama sonuçta esas olan onun ne söylediğidir ki...
Açıktan dedi ki:
“Meslek hayatımda Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmedim.”
Bir daha yazıyorum:
“DAHA NE DESİN”.
İnsanları ne söylediğiyle değil, tek kare fotoğrafıyla yargılayacaksak...
Nerede adalet...
Ama burada bir başka detay var... O da tartışmayı başka bir yöne çekme gayretidir.
Yani; “Anayasa Mahkemesi’nin bir kare fotoğrafından Erdoğan’a ‘tek adam’ yüklemesi yapmak. Tahrik etmek...”
Eleştirileri anlarım..
Anayasa Mahkemesi’nin tarafsızlığı elbette esastır.
Ama ilgili kişi açıktan, “Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmedim” diyorsa... İşte o zaman sözünü ettiğim “gayret” ortaya çıkıyor...
Anlaşılan odur ki...
Siyasi olarak bunu muhalefet yapmak zannedenler var ki...
İşte o zaman sorarım:
“Tamam da kime yarar?”
HULUSİ AKAR ÜZERİNDEN OYUN OYNAMAK İSTEYENLERE
GENELKURMAY Başkanı Org. Hulusi Akar’la zaman zaman sohbetlerimiz oldu.
Bendeki açık karşılığı şudur:
- Sonuna kadar demokrat...
- Sonuna kadar siyasi otoriteye bağlı...
- Sonuna kadar millete sevdalı.
- Sonuna kadar sahici ve samimi...
- Sonuna kadar mütevazı... Apoletleriyle böbürlenmeyi sevmeyen bir asker.
- Komutan sert olmakla, yüzü asık olmak arasındaki farkı çok iyi bildiği için, gülümsemeyi bilen bir asker.
Rahmetli Özal birinci Körfez Savaşı sırasında askerden beklediği desteği bulamayınca bir akşam bize şöyle dert yanmıştı:
“Samimi olan asker eksiklerini, bıçak kemiğe dayanmadan söyler. Biz de tamamlarız. Hadi dediğimiz zaman şu eksiğimiz var demek olur mu?”
Bunu şunun için söylemişti:
Özal, o günlerde Barzani-Talabani ikilisiyle ilişki kurmuş, Güney’deki Kürtler için “Büyük abi” olmak istiyordu. Musul ve Kerkük’ün önemini sürekli anlatıyordu.
Sanıyorum, amacı şimdiki “Fırat Kalkanı”ndan daha geniş bir harekâtla bölgede etkin güç rolü almaktı.
Bu konuda “Baba Bush’la” da anlaşmış gibiydi...
Ama olmadı. Asker son dakika eksiklerini ortaya koymuş, hükümet de yanında yer almıştı..
Acaba o günlerde Özal’ın Türkiye için öngördüğü “rol” gerçekleşseydi...
Bugün, YPG, PKK gibi terörist örgütler bu kadar serpilip gelişebilir miydi?
Yoksa demokrasiyi özümsemiş halklar mı hâkim olurdu bölgeye?
Bu gerçekleri şunun için paylaştım:
- Hulusi Akar da FETÖ ihanetinden dersler çıkarmıştır elbette.
Ve ordunun yalnızca kendisine bağlı değil, milletine, Meclisine ve Başkomutanına bağlı olması için çaba sarf etmektedir.
Bunun adı uyumdur arkadaşlar.
Özal’ın zamanında özleyip de bulamadığı uyum...
Paylaş