Paylaş
Karanlık ve sessizlik...
Tam yıldızlara doğru bakıp eğlence olsun diye “büyük ayı”yı arıyordu ki, uzakta bir dizi ışık belirdi.
Önce tam anlaşılmadı. Belki yolunu şaşırmış bir kamyondu.
Ama baktı ışıklar çoğalıyor.
Toparlandı.
Hemen kayda başladı.
Yaklaşık 400 araçlık bir konvoy Irak yönünden Kamışlı’ya doğru gidiyordu.
Bu bir Amerikan askeri konvoyuydu.
Bilgi hemen paylaşıldı. Kontrol noktalarında, sivil alanlarda gözlendi.
Konvoyda silahlar, zırhlı araçlar, kamyonetler ve yakıt tankerleri vardı.
Peki nereye gidiyordu bu araçlar.
Ve kimler için...
Geçmişte PKK/YPG’ye verilenler vardı.
Defalarca “Geri toplanacak” sözleri verilmiş ama olmamıştı.
Garip bir oyundu bu..
Göstere göstere oynanan bir oyun.
Masada başka...
Sahada başka bir oyun...
Masada “müttefik” sahada tam bir “casuslar savaşı”...
Onlar, uydulardan, Awacs’lardan PKK/YPG militanlarından bilgi alıyor.
Sahaya yerleşen CIA danışmanlarından yorum ve yönlendirme geliyordu.
Ruslar, Esad ajanlarını kullanıyordu.
Büyük devletlerin “dijital kulakları, derin gözleri” oradaydı.
Bizimkiler...
Havadan İHA gözlüyor...
Radarlar var...
Gece görüş teknolojisi...
Uydu ve termal teknoloji...
Ama bir de insan faktörü var ki...
O da bizde tam bir özveri ve kahramanlık örneğiydi.
Son olarak MİT ve jandarma tarafından bombalarla yakalanan DAEŞ militanları güvenli bölgenin ne kadar gerekli olduğunun yaşanan gerekçesi değil miydi?
Özetle...
Sınırlarımızın ötesinde, burnumuzun dibinde tam bir “casuslar savaşı” yaşanıyordu.
Bir taraftan YPG/PKK’yı takip et, diğer yanda onlarla işbirliği yapan güçleri...
Bütün bunları yaparken de görünmeyeceksin. Hissedilmeyeceksin...
Yerel polisle işbirliği yapacak, ancak tam olarak güvenmeyeceksin...
Zor işti...
Sınırımızın 5-10 kilometre ötesinde “gölgeler savaşı” yaşanıyordu.
DERİNLİK MESELESİNİN PERDE ARKASI
İşte böyle bir ortamda...
Masada her şey iyi gibiydi. Neredeyse anlaşma sağlanacaktı.
Amerikalı komutan, “Bir de güvenli bölgenin derinliği meselesi var” dedi.
Bizim komutan sordu: “Nasıl yani? Sınırımızı geçip sivil bölgede, halkımızın arasında patlatılan bombalı maket uçakları biliyorsunuz. Roket atışları, havan... 30 kilometre derinlik normal değil midir?”
Her toplantıdan sonra Amerikalı uzmanlar, “Bunu bir değerlendirelim” diyerek ayrılıyorlardı.
Tabii bu sözün Ankara’da yarattığı bir soru vardı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da soruyordu bu soruyu: “Kimle değerlendirecekler?”
Cevabı belli bir soruydu bu: “PKK/YPG militanlarının coğrafi pozisyonlarına göre bir güvenli bölge derinliği”...
Yani...
“PKK/YPG militanları nereye kadar çekilebilecekler?”...
ABD’nin pazarlık sınırı buydu...
Ve işte tam bu soruların sorulduğu saatlerde geldi haber: “Irak’tan Kamışlı’ya doğru 400 araçlık bir ABD askeri konvoyu geçiş yaptı.”
Çok önemli bir haberdi bu...
Perde arkasında dönen oyunları gösteren bir haber...
Ve işte bütün bu gelişmeleri, “casuslar savaşı”nı, oyalama taktiklerini görünce...
Sanırım şimdi daha iyi anlıyoruz...
Türkiye neden, artık açık açık, doğrudan ve herkesin duyacağı şekilde uyarıyor: “Bizi oyalamayın. Eğer gecikirseniz, bu güvenli bölgeyi biz kendimiz kurarız.”
Ve bütün bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözünün arkasındaki şifreleri açıklıyor: “Ağustos ayında zaferler halkasına bir yenisini ekleyeceğiz.”
Bir cumhurbaşkanı müttefik ilişkisinde daha nasıl uyarsın...
Hayırlı olsun...
Paylaş