Paylaş
Protokoldeki saygı duruşlarını izledim.
Atatürk büstlerinin önünde... Meydanlarda...
Valiler, komutanlar, belediye başkanları, emniyet müdürleri, kaymakamlar, savcılar, il müdürleri... Türkiye protokolü...
Bayraklar tamam... Coşku tamam... Vatan sevgisi, Cumhuriyet aşkı tamam...
Ama bir şey dikkatimi çekti arkadaşlar...
Belki ben göremedim.
O yüzden 81 ilden gelen protokol fotoğraflarına bir de siz bakın...
Çok önemli bir eksik var. Hayati bir eksik...
Arkadaşlar...
Protokolde kadın yönetici yok denecek kadar az.
Şehirlerdeki bütün devlet törenlerinde ön sıralar olduğu gibi erkek...
Uşak ve Nevşehir’de birer kadın valimiz var. Onların da tüm çevresi yine erkek...
Cumhuriyet için bu bir eksik değil midir?
Özetle...
Cumhuriyet şehirlerinin yönetiminde kadın yok denecek kadar az...
Oysa çok iyi biliyoruz ki...
Kadının olduğu yerde şefkat vardır. Sevgi vardır. Huzur vardır. Temizlik vardır.
“Terörü anneler önleyecek” derken bunu söylemiyor muyuz?
Ve bir soru:
Neden böyle bayramlarda, o şehrin sanatçıları, tanınmış saz şairleri, ozanları, sporcuları, müzisyenleri, ressamları, yani sanatçıları protokole çağrılmaz.
PROTOKOLÜN EN ÖN SIRASINDA GÖRDÜĞÜM TEK KADIN
Serik’ten gelen şu fotoğrafa bakınca “işte” dedim.
“Protokolde bir kadın kahraman...”
Bir şehit annesi...
Bir gazi annesi...
Bravo Serik Kaymakamı’na...
HAYATIMDAKİ TEK SESSİZ RÖPORTAJ
1990’lı yıllar...
Bir yandan muhalefetle ama daha çok parti içi muhalefetle uğraşıyor...
Diğer yandan Demirel’in yükselişini durdurmaya çalışıyordu...
İşte o günlerde başbakan olarak Cinnah Caddesi’ndeki dışişleri konutunda bana bir randevu vermişti.
Gittim...
Yine elinde ağızlıklı sigara...
Oturduk... “Nasılsınız” dedim. Sustu...
Bir sohbet açacağım ya...
“İyisiniz umarım” dedim. Yine sustu... Yani öylece sustuk...
Başbakandı... Bir gazeteci olarak ne yapacağımı şaşırmıştım. Çünkü aynı odada başbakanla karşılıklı susuyorduk...
Yarım saat sonra şöyle dedi:
“Fatih, sen zaten kafanda manşetlerle gelmişsindir. Ben ne desem yine kafandaki manşetlere çekecek bir laf almaya çalışacaksın. İyisi mi sen söyle bakalım...”
Öylece kaldım...
“Vallahi Mesut Bey, en iyisi hiç bir şey sormamak. Bu defa da böyle olsun” dedim.
Güldü... Öylece ayrıldık...
Meslek hayatımın “ilk ve en sessiz röportajını” yapmıştım...
Siyasetin satranç ustası Mesut Yılmaz da gitti.
Allah rahmet eylesin...
Bir sessiz melek olarak tanıdığım Berna Hanım’a sabırlar dilerim.
MAVİ AKIM VARSA MESUT BEY’DİR
Rusya ile “Mavi Akım” anlaşması için elinden geleni yapmıştı.
O yüzden görmediği hakaret, eleştiri kalmamıştı.
Ama imzaladı.
Ve böylece donmaktan kurtulduk...
İşte bu fotoğraf o günlerdeki Mavi Akım anlaşmasının imzalandığı Moskova fotoğrafıdır...
İşte o yüzden son cümle olarak şunu yazıyorum:
“Mesut Yılmaz Mavi Akım’dan ne paralar götürdü” diye yazan gazeteciler...
Eleştiren siyasiler...
İnsanı suçlamak, çamur atmak ne kolaymış değil mi...
Bakın şimdi Mesut Yılmaz’a...
Kendi ülkesinde ölen mütevazı bir başbakan...
Hepimize ders olsun...
AH CANIM İZMİRİM
Mesleğe başladığım şehir, Attila İlhan’ın şiirleriyle hayaller kurduğum şehir. Seni de deprem vurdu. Kötü görüntüler geliyor. Canlarımız giderse canım gider. Ah canım İzmirim. Ama dik durmayı bilirsin. Kalbimdesin. Sabah 6.45 vapuruyla Karşıyaka’dan Pasaport’a gelirken Attila İlhan’ın bana “İşte şehir budur” dediği yerdesin. Geçmiş olsun.
Paylaş