Paylaş
Başkan Tevfik Göksu’nun kahvaltı masasında...
Gazi Vahide anlatıyor. 15 Temmuz gecesi direnişinde eşiyle birlikte tankın altında kalmışlardı.
Eşi Mehmet Şefik Şefkatlioğlu şehit olmuş, kendisi ölümden dönmüştü.
Oğlu Ömer yanında...
Vahide öyle bir anlatıyor ki... Masada bir sessizlik. Tüylerimiz diken diken dinliyoruz.
- Çok güzel bir piknik yeri bulmuştuk. Eşim Mehmet evi boyadı. Yorgunduk. Erken yatmıştık. Gece kız kardeşim aradı. “Abla darbe olmuş, haberin var mı” dedi. Yataktan fırladım, ağlamaya başladım. Allah’ım, ülke elden gidiyor dedim. Aklıma birden Suriye geldi, o görüntüler... Ölenler, bombalar. Evsiz, vatansız kalanlar. Çocuklara, kadınlara neler yapıldığı geldi. Televizyonu açtık. Bizim bir komutanı rehine almışlar.
Vahide bunları anlatırken öylesine geriliyoruz ki...
Sanki o gecedeyiz. O derece canlı anlatıyor.
Soruyorum:
- Dışarı nasıl çıktınız?
Vahide devam ediyor:
- Kafam dönmüştü. Ağlıyorum. Birden kalktım “Ben gidiyorum” dedim. Eşim, “Sen kal, biz oğlanla çıkarız” dedi. Hayır, ben de geliyorum dedim. Ben üstümü giyerken, başkanım, “Herkes dışarı çıksın” dedi. Koşuyoruz. O sırada bir-iki komşu gördüm. “Nereye koşuyorsunuz” diye sordular.
“Nereye koşacağız, ülke elden gidiyor” dedim. O sırada “Atışalanı’na gidilecek” dediler. Kardeşlerimi arıyorum. Baktım millet akın akın gidiyor. Ellerde bayraklar. O gençlerimizin bağırışları. Zaten ben onları gördüm. Vallahi insan öyle güçleniyor ki. Bu gençler oldukça, bu millet oldukça bu ülke yıkılmaz, sırtımız yere gelmez dedim var gücümüzle koşmaya başladık.”
Vahide bunları anlatırken masaya baktım. Başkan, öylece sessiz... Yanımda Havva Hanım, buz gibi... Onun yanında Mehmet Çelik Bey... Karşısında Hüseyin Bey...
Tüylerimiz diken diken olmuş.
Kimse önündeki kahvaltı tabağına uzanmıyor. Çaylar buz gibi.
Bir an durduk...
“Sevgili Vahide sanki yaşatıyorsun o geceyi, bir nefes alsak” dedim.
Vahide gülümsedi. Ve devam etti:
TANKLA KARŞI KARŞIYA
“O sırada havaalanına doğru gidiliyor. Biz de o yöne döndük. Bir lokanta vardı. Oradan su aldık. Birlik Mahallesi’ne doğru yürüdük. Yol ikiye ayrılıyor. İki taraftan da ateş sesleri geliyor. Baktık ki bir yolda bariyerler var. Hadi oradan gidelim dedik.
Akın akın insan gidiyor. Herkesin elinde bayrak. Bayrak denizi gibiydi. Birden ateş edildi. Eşim bariyerlerin üstünden atlayalım dedi. Ben, sen atla, ben yapamam. Altından geçerim dedim. O bacağını tam bariyere attı. Ben de elimi bariyerin altına koyup eğildim. O sırada tank üstümüzden geçti. Sadece Allah dedim. Gözlerim döndü. Üzerime akan bir sıcaklık hissettim (muhtemelen eşinin kanı)...
Sonra bir çocuk bağırdı. ‘Ablayı götürelim” dedi. Sonra biri ‘Kıpırdatma, ayakları sallanıyor baksana’ dedi. Oysa ben hiçbir şey hissetmiyordum. Beni bir arabaya koyup hastaneye götürdüler. Gözümü açtığımda eşim nerede dedim.”
EŞİMİ SORUYORDUM
Vahide 1.5 ay hastanede yattı.
Eşini sordu... Sordu... Sonunda acı haberi aldı.
Vahide, eşi şehit Mehmet Bey için bir tek şey söyledi:
- Biliyor musunuz, benim okumam-yazmam yoktu. Eşim okuttu. Öyle güzel bir insandı. Çocuklarına bir gün kötü davranmadı.
Vahide, Esenler Belediye Başkanı’nın makamına bir bacağı protezli halde geldi.
Alnından öptüm. Yanında oğlu Ömer...
‘DÜĞÜN VAR, BABASI DA MUTLAKA İZLER’
Vahide’nin oğlu Ömer, o kadar efendi ve terbiyeli bir evlat ki...
29 Temmuz’da düğünü var.
Ve her şeyini Başkan Tevfik Göksu yapıyor.
İşin ilginç yanı...
Vahide o kadar hayat dolu ki, bunca badire, ölüm kalım arasında oğlunun evliliğini düşünmüş.
Gelini bulmuş. Birbirlerini sevmişler. Kızı Başkan Göksu istemiş.
Başkan da diyor ki:
- Hayatımda ilk defa kız istedim.
Gerçi o da bir kız evlendiriyor şimdi...
Allah mesut etsin.
Vahide o kadar çok şey anlattı ki...
Özetle...
29 Temmuz’da bir düğün var.
Bir hayatlar verildi...
Bir memleket kurtulsun diye...
Onun düğünüdür bu...
Paylaş