Türkiye'nin hatırlamaya değil unutmaya ihtiyacı var

Şu sıra içimden hiç gelmeyen şey siyaset yazmak...

Haberin Devamı

Ama bazen önüme öyle bir cümle geliyor ki...

Sırf o cümle üzerine birkaç kelime söyleme ihtiyacı duyuyorum.

*

Yeni parti kurmak üzere yola çıkan Ali Babacan “Biz küskünlerin partisi olmayacağız” demiş... İşte siyasetten beklediğim cümle buydu...

*

Yani geleceği “geçmişin kötü hatıraları” değil, umudun üzerine kurmak isteyen...

*

Düşman yaratmayı değil, düşman azaltmayı hedefleyen...

*

Küstürmeyi değil, barıştırmayı arzu eden...

*

Siyaseti “dava arkadaşlığı”, “yoldaşlık” gibi 20’nci yüzyılın ilk yarısının radikal zihniyeti değil, 21’inci yüzyılın daha esnek, daha demokratik idealleri üzerine inşa etmeyi hayal eden....
*
Sorunları açıklamayı, “üst akıl”, “bizi sevmeyenler”, “bizi kıskananlar” gibi hayali öcülere dayandırmak yerine, yaratıcı ve karşılıklı menfaati dikkate alan çağdaş bir gerçekçiliğe dayandırmayı tercih eden bir yaklaşım daha iyi geliyor bana...

*

Haberin Devamı

O yüzden bir vatandaş olarak artık şu son 10 yılın kötü olaylarını hatırlamaya değil, unutmaya ihtiyacım var.

O nedenle, hangi parti, kim olunsa olsun, küskünlükleri geride bırakmak isteyen, bizleri barış içinde bir araya getirmeye doğru atılan her adım bana iyi geliyor.

BENİ ETKİLEYEN İKİ YANARDAĞ FİLMİ

Pompei’yi anlatan filmleri seyrettim. Ama nedense onlar bana başka bir olay anlatıyormuş gibi gelirdi.

Beni etkileyen ilk yanardağ filmi Roberto Rossellini’nin “Stromboli” filmiydi.

Ingrid Bergman, evlenip bu adaya yerleşen bir kadını oynuyordu..

Film o kadının yalnızlığı ve can sıkıntısı üzerine kuruluydu.

*

İkinci yanardağ filmi ise Malcolm Lowry’nin romanından çekilen “Yanardağın Altında” filmiydi. O film sayesinde Meksika’nın “Ölüler Bayramı”nı keşfetmiştim.

ÖLMEDEN ÖNCE YAPMAK İSTEDİKLERİM

Bu liste zaman zaman değişiyor.

Bundan 10 yıl önce ilk listeyi yaptığım zaman bir numaraya Yemen’in Şibam şehrine gitmeyi koymuştum.

Çok tehlikeli bir yerdi ama öldürülme pahasına gittim.

Tam zamanında gitmişim çünkü benden sonra ülkenin bütün kapıları kapandı.

*

İkinci sırada Meksika’da Ölüler Bayramı’na gitmek vardı.

Onu da yaptım.

*

Hippilik yıllarımdan kalma bir nostalji ile Katmandu’ya gitmek istedim.

Otuz yıl gecikmeyle yaptım.

*

Haberin Devamı

Butan’da en yüksekteki en fukara Budist manastırında iki gece geçirmek istedim.

Yaptım.

*

Etiyopya’nın Lalibela ve Aslum şehirlerindeki yeraltı kiliselerini ve arkasındaki mumya tarlalarını görmek istiyordum.

Gördüm.

*

Ernest Hemingway’in Amerika’nın en ucundaki Key West’te içip içip kavga ettiği barlardan birine gitmek istiyordum.

O barlara gittim ama kavga edemeden döndüm.

Türkiyenin hatırlamaya değil unutmaya ihtiyacı var

ÖLMEDEN ÖNCE YAPMAK İSTEDİĞİM BİR ŞEYİ ÖNCEKİ AKŞAM YAPTIM

Salı akşamı saat 22.00 civarı... Teknede “Fedora”nın ikinci sahnesinin müziği çalıyor.

Umberto Giordano ve Russell Watson söylüyor...

*

Karşımızdaki manzara ise şu...

Küçücük adanın tepesindeki kraterden beş-altı dakikada bir alevler püskürüyor...

Haberin Devamı

Burası İtalya’nın üç aktif yanardağından biri olan Stromboli...

Hayatımda ilk defa aktif bir yanardağın bu kadar yakınına geliyorum.

*

Daha önce de oraya gelmiş arkadaşlarımız, “Şanslısınız bu yanardağı ilk defa bu kadar aktif görüyoruz” diyor...

Gerçekten de kısa aralıklarla kıpkızıl lavlar fışkırıyor.

Gökyüzüne yıldızlar gibi saçılıp sonra volkanın ağzının kenarına dökülüyor. Oradan kızıl bir çizgi halinde denize akıyor.

Herkesin kendine ait bir “Ölmeden önce yapılacak 10-20 şey”lik bir listesi vardır.

Benim de var....

Bunlardan biri de Rossellini’nin 1950’de çektiği “Stromboli” filmini öğrencilik yıllarımda Paris’te sinematekte seyrettiğimden beri gitmek istediğim bu küçük adaydı.

*

Haklıymışım...

Haberin Devamı

Gerçekten de seyretmesi insana çok acayip duygular veriyor.

Bu yıl yanardağda daha fazla bir aktivite varmış. O nedenle teknelerin 4 milden fazla yaklaşmasına izin verilmiyordu.

*

Adanın etrafı, bir Fellini filmi sahnesi gibi yirmiden fazla büyük tekne ile çevrilmişti. Bir gece ayini gibiydi. Yanardağ belli aralıklarla lav püskürttükçe teknelerden çığlıklar yükseliyordu.

*

Düşünebiliyor musunuz, bu adada yaşayan insanlar var.

Yani 24 saat tepelerinde lav püskürten bir yanardağın gölgesinde yaşıyorlar.

*

Stromboli benim için unutulmayacak bir geceydi.

GERİYE KALAN YERLER

Antarktika’ya gitmek ve bilimsel kitaplarda okuduğum şeyleri orada izlemek istiyorum...

Haberin Devamı

Ancak çok büyük para gerektiriyor.

*

Alaska’dan Rusya’ya geçmek istiyorum.

Ancak izin almanın çok zor olduğu söyleniyor.

*

Okyanus’u tekneyle geçmeyi çok istiyorum.

Ama uygun bir arkadaş grubu bulamıyorum.

Türkiyenin hatırlamaya değil unutmaya ihtiyacı var

‘IL POSTİNO’ FİLMİNİN ÇEKİLDİĞİ ADADA BİR GÜN

STROMBOLI Yanardağı’nın önündeki harika geceden sonra civardaki Salina Adası’na geldik. Bu civardaki küçük volkanik adaların hepsi birbirine benziyor. Hepsi sırtını yüksek dağlara vermişler. Dolayısıyla sahilde yerleşim için çok dar bir bant bulunuyor.

Genellikle küçük bir caddenin etrafına dizilmiş birer köy hepsi.

Salina Adası’nın da benim için çok duygusal bir özelliği var.

Burası ünlü “Il Postino” yani “Postacı” filminin en büyük bölümünün çekildiği ada.

Filmin kafe sahneleri Napoli yakınında Procida Adası’nda çekilmişti.

*

Köyün meydanının hemen girişinde filmdeki bisikletin abidesi var.

Arka tarafında ise gelenlerin önünde fotoğraf çektirmesi için bir poster duvar yapılmış.

BİR ŞAİR, BİR POSTACI BİR SEVGİLİ VE BİR AŞK

‘Postacı’ gençliğimizin en efsane solcu şairi Pablo Neruda’nın hayatından küçük bir bölümü anlatıyor.

Sürgündeki Neruda buraya yerleşir. Köyün postacısı şairin mektuplarını taşırken şiiri sevmeyi öğrenir. Bunu da sevdiği kızı etkilemek için kullanır.

Hayatımda seyrettiğim en güzel filmlerden biridir bu. İlk versiyonu 1983’te çekilmişti. Orada bu olay Şili’de geçiyordu.

Sonra bu şirin İtalyan adasına taşınmıştı.

Adada bol bol Neruda’yı andım tabii...

Böylece 24 saat içinde bir adadan ötekine geçerken, hayatımı etkileyen bir filmden de ötekine geçtim.

Yazarın Tüm Yazıları