Paylaş
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir fotoğrafı...
Fotoğrafta yoldan geçen bize bakıyor.
*
Yanında da şu ifadeler:
“Boyun eğdiremeyeceksiniz, diz çöktüremeyeceksiniz, başaramayacaksınız...”
*
Bu sözler kime...
Hem bana bakıyor hem de “Başaramayacaksınız” dediğine göre...
O yolda geçenlere sesleniyor...
İşine giden insana, AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye, HDP’ye oy veren insana mı yani...
*
Cebimde bu ülkenin bana verdiği kimlik kartı var...
Üzerinde vatandaşlık numaram...
Afişten bana bakan ve seslenen kişi benim Cumhurbaşkanım...
Ona oy versem de vermesem de benim de Cumhurbaşkanım...
*
Ama sanki bana da sesleniyor...
“Boyun eğdiremeyeceksin...”
*
Bir oyum var...
O yoldan geçen insanların da her birinin birer oyu var...
Milli iradenin önünde herkes boyun eğeceğine göre herhalde kasıt bu değil, o sözlerin adresi de biz değiliz diye düşünüyorum...
*
O halde kim?
O yoldan geçen yabancılar mı...
Türkçe bilmiyorlar ki...
*
Uzaklarda oturan başkaları mı...
Öyleyse bu sözleri burada bizlere söylemek yerine, gidip Washington’da, Londra, Paris, Riyad, Şam, Bağdat veya neresi ise oranın duvarlarına asmak daha doğru değil mi...
*
Ben o sözleri her gün geçtiğim yolda okuduğumda üzülüyorum...
Cumhurbaşkanım bize böyle bir şüpheyle ve öfkeyle mi bakıyor diye üzülüyorum...
O zaman da aklıma rahmetli Erol Olçok geliyor...
*
Sevgili kardeşim Erol...
Şu aşağılık darbeci seni kalleşçe şehit etmeseydi...
Yaşasaydın eğer...
Sen de her gün benim geçtiğim o yollardan geçseydin her gün...
*
Ve o afişteki o lafı görseydin...
Ne hissederdin sevgili kardeşim...
*
Sence akıllı bir iletişim mi bu...
SAYIN BAKAN, 3’ÜNCÜYÜ SÖYLE 5, 6, 7’NCİSİNİ BEN SÖYLEYECEĞİM
DIŞİŞLERI Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu İran’daki gösterilere karşı olduğunu anlatmak için gazetecilere şöyle demiş:
“Gösterilere iki kişi destek veriyor. Trump ve Netanyahu” demiş...
Bakanın konuştuğu gazetecilerin arasında olsaydım şunu sormayı çok isterdim.
“Sayın Bakan, Suriye’yi paramparça eden gösteriler başladığında da yine destekleyenlerin bir numarası Obama, iki numarası Netanyahu idi...”
Sonra iki saniye durur, devam ederdim?
“O gün üç numara kimdi?”
Ben tamamlayayım.
Sayın Bakan Suriye’yi mahveden, milyonlarca insanı mülteci durumuna düşüren olayları destekleyen üçüncü kişinin kim olduğunu siz söyleyin, beş, altı, yediyi ben tamamlayacağım.
TARÇIN’IN ŞÖHRETİ KAZIM VE BİBER’İ BOZDU
ZATEN Tarçın’ın eve geliş tarzına ifrit oluyorlardı.
Düşünebiliyor musunuz, 3 aylık... Üstelik sarman...
Evin öteki iki kedisi Biber ve Kazım ona feci gıcık oluyorlardı...
Herif sanki otuz yıldır evin sakiniymiş gibi bir havaya girdi üstelik..
Üzerine bir de bacağımın kırılmasındaki rolü dolayısıyla kavuştuğu şöhret...
Düşünebiliyor musunuz, ülkenin eski Başbakanı Tansu Çiller bile ondan söz etti...
Şimdi Biber ve Kazım’ın moralini düzeltmeye uğraşıyorum. İkisi de travmalı.
Kazım daha bir haftalıkken annesini ve kardeşini kaybetti...
Biber’in ise annesi Scottish Shorthair ...
Baba mahallenin mafyasından erkek bir tekir Şerafettin...
Yani iki kültür arasında ezilmiş bir kedi o...
DÜĞME BÜYÜKLÜĞÜ YARIŞINI KİM KAZANIR
İKİSİ için de dezavantajlı bir yarış bu.
- İKİSİ AÇISINDAN DA YANLIŞ: Tartışmayı “düğme” gibi erkek milleti, daha da kötüsü kadın milleti lügatinde, içine batmış küçük bir şeyi ifade eden nesne üzerinden yapmak, ikisi açısından da yanlış.
“Neticede ikisi de düğme kadar” derler...
- İKİSİ AÇISINDAN DA YANLIŞ: Trump “Tamam da, benimki ceket düğmesi, onunki gömlek düğmesi” diyerek durumu kurtarmaya çalışabilir.
Kim Jong buna, “Önemli olan düğmenin büyüklüğü değil, işlevidir” cümlesiyle cevap verebilir ama herkes bilir ki o bir züğürt tesellisidir.
“Neticede ikisi de düğmedir...”
- KİM JONG AÇISINDAN YANLIŞ: Eldeki uluslararası bilimsel istatistiklere göre bir Uzakdoğulunun bu konuda bir Batılı ile girdiği düğme savaşını kazanması mümkün değil.
- TRUMP AÇISINDAN YANLIŞ: ABD Başkanı böyle bir düğme büyüklüğü üzerinden tartışmaya girerken, kendisinden önce o koltukta Obama’nın oturduğunu unutmamalı.
Derler ki, “Seninki ceket düğmesi, ama onunki palto düğmesiydi...”
SİZCE HANGİSİNİNKİ DAHA BÜYÜKTÜR
- KUZEY Kore’nin ve ABD’nin başkanları arasındaki nükleer polemik şöyleydi:
- Kuzey Kore lideri: “Senin önündeki düğmeyi görüyorum. Benim düğme seninkinden daha büyük..”
- ABD lideri: “Benim düğmem seninkinden daha büyük, daha kalın, üstelik çalışır vasiyette...”
Hangisi kazanır?
Uzman analizi ikinci yazıda.
BEYLİKDÜZÜ’NDE MEDENİ BİR TARTIŞMA
BEYLİKDÜZÜ’ndeki kültür merkezine, “Beylikdüzü Atatürk Kültür Merkezi” isminin verilmesi kararlaştırılmış.
AKP’nin belediye meclis üyesi Ebru Habip karşı çıkmış.
Baktım Atatürkçü kesimde bir infial...
Tartışmanın videosunu seyrettim.
Olay hiç de öyle tepki duyulacak bir şey değil. Bir kere AKP’li üye de Atatürk isminin verilmesi için oy kullanmış.
Ancak itirazı şu:
“Beylikdüzü ismini markalaştıralım” diyor...
Bakın bir iletişimci olarak fikrimi söyleyeyim.
Söylediği işletmeci ve iletişimci açısından yanlış değil...
Üstelik bu fikrini son derece zarif, medeni ve demokratik biçimde dile getiriyor.
Başı açık bir kadın üye... Beylikdüzü Belediyesi’ni izliyorum. Başarılı bir ilçe yönetimi...
Başkanı da öyle...
Zaten o da tartışmayı gayet sakin biçimde yönetti...
Bence konunun bu boyutuyla tartışılmasında hiçbir sakınca yok. Tam aksine yararlı...
HINCAL ABİ’YLE ‘ÖRDEK’ POLEMİĞİ
AYAĞIMI kırdıktan sonra Hıncal Uluç geçmiş olsun için aradı.
Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Hıncal Abi: “Bugün yazıda ‘ördek’in kolaylıklarını anlatmışsın. Seninle aynı fikirde değilim.”
- Ben: “Hıncal Abi vallahi ben çok yararlı buluyorum.”
- Hıncal Abi: “Ben altı kere ameliyat oldum. Hiç kullanamadım bunu. O yüzden hep sondaya kaldım.”
- Ben: “Abi iyi hocalardan eğitim almadın mı acaba...”
‘Ördek’ konusu önemli...
Tartışmaya devam edeceğiz...
Paylaş