Paylaş
Ne görüyorsunuz?
*
Görünen “durum” apaçık...
Çocuğuna çok kötü muamele eden, iten kakan annenin başı açık...
Muazzam bir şefkat ve sevgiyle sarılmış kadının ise başı kapalı...
Milli Eğitim Bakanlığı hizmet içi eğitimleri kapsamında rehber öğretmenler için bir kitap hazırlatmış...
Orada görünen tablo işte bu... Başı örtülü anneler şefkatli ve iyi, başı açıklar ise kötü ve acımasız...
*
Sözüm Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a...
Tanıyan herkes de sizin için iyi bir eğitimci diyor.
Şimdi sizden rica ediyorum.
Bu çizimleri ve kitabı sayın eşinize bir gösterin...
Onun başı açık...
Bakalım başı açık bir kadın olarak çizimleri görünce ne hissetti...
Bir de sorun...
Sen çocuğuna böyle çizimdeki gibi mi davranırsın...
Şimdi o çizimleri yaptıran, oraya koyduran kafaya geliyorum.
Ey o kafa...
Orası Milli Eğitim Bakanlığı... Babanın çiftliği değil.
Orası bu ülkede yaşayan bütün anne ve babaların çocuklarının eğitimini düzenleyen bakanlık...
Senin bu yaptığın düpedüz ayrımcılıktır...
Halkın bir bölümünü öteki bölümüne düşman etme girişimidir...
BU DOKUNUŞ ÖLÜ AŞKI DİRİLTİR Mİ
ORAY Eğin önceki akşam mesaj attı.
Diyor ki, “Amerika yeni sweetheart’ını buldu. Bu konuda bir şey yazmayacak mısın?”
Konu Brad Pitt’le eski eşi Jennifer Aniston’un yıllardır ilk kez birlikte görüntülenmesiydi.
*
Bütün Amerika işi gücü bıraktı onları yeniden evlendirmeye uğraşıyor.
Pazar gecesi kırmızı halıdan gelen ilk fotoğraf bana hiçbir şey dememişti.
Kafamda ise hep o meşhur laf vardır.
“Hiçbir şey ölü bir aşk kadar ölü değildir...”
*
Ama önceki gün New York Times’tan gelen fotoğrafta bu dokunuşu görünce kafam biraz karıştı. Bu öyle sıradan bir dokunuş değil yani...
‘ÇİLLİ’DEN BUGÜNE VAMP BİR ESTETİK
BENİM için dünün sürprizi Lale Belkıs’ın Şahkan’la birlikte söylediği “Hayat Zor” adlı şarkı oldu. Üstelik şarkıda küçük bir de sürpriz vardı.
Yıldırım Türker’in “Ablam Aşktan Öldü” şiirinden de çok sevdiğim bir dize kullanılmıştı.
“Aynadan geçemezsin yara almadan...” Tabii ki Yeşilçam’ın o hep vamp ve meşum kadınını hatırladım.
Bir de 1974’te televizyonun ilk yıllarında sık sık dinlediğimiz “Çilli” şarkısını...
Helal olsun... Hâlâ hayatın ritmini kaybetmemiş ve o ritimde söylüyor.
BİR FACETİME SOHBETİN YARATTIĞI MÜKEMMEL FIRTINA
Her şey yılbaşından bir hafta önce yaptığım “Bana göre bu yılın 20 insanı” listesiyle başladı. O 20 kişi içine
Libya ile yapılan deniz anlaşmasının fikri mimarı Tümamiral Cihat Yaycı’yı da koymuştum.
Tesadüf, yazının çıktığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir açılışta yaptığı konuşmada ondan övgüyle bahsedince gözler komutana çevrildi.
*
O günlerde bir tanıdığımla birlikteyken bana komutanı tanıdığını söyledi.
Ben de kendisiyle tanışmayı isterim deyince hemen FaceTime’dan aradı ve kısa bir sohbet yaptık.
Kendisine bu deniz anlaşmasının çok iyi bir stratejik adım olduğunu söyleyince, “Ben bunu 12 yıl önce yazdım” dedi ve ekledi: “Ancak bu adımın arkasından atılması gereken bir başka adım daha var” dedi.
Aynı anlaşmayı İsrail ile de yapmak.
*
“Bunu yazabilir miyim” deyince “Bir mülakat olarak yazmayın ama ben bunu 10 yıl önce bir makalemde yazdım, ona atıf yapabilirsiniz” dedi.
Bunun 10 yıl önce yazıldığını da belirterek yazdım. Ama birçok yerde sanki bu sözleri ilk defa söylüyormuş gibi algılandı ve üzerine büyük bir tartışma başladı.
KOMUTANA BENİM NAZARIM MI DEĞDİ
NEDİM Şener’in yazısından öğreniyoruz ki, Tümamiral Cihat Yaycı büyük baskı altındaymış ve istifa noktasına gelmiş. Nedim Şener de espriyle “Acaba onu yılın insanı seçen Ertuğrul Özkök’ün nazarı mı değdi” diye soruyor.
Böyle olaylar nazarla açıklanmaz ama şu gerçeklere de bakmak lazım.
Komutanın deniz anlaşması fikri dâhiyane bir diplomatik ataktı.
Tahmin ediyorum kamuoyundan da destek aldı. Ama olayın ikinci adımı olan Libya’ya asker gönderme meselesi bu anlaşmayı gölgede bıraktı.
Çünkü yapılan kamuoyu araştırmalarının neredeyse hepsi, halkın yüzde 65’ine yakınının Libya’ya asker gönderilmesine karşı olduğunu ortaya koyuyor. Bunun da komutanın ön plana çıkışından rahatsız olanların eline bir koz verdiği açık. Ama Cumhurbaşkanı arkasında durduğu sürece komutana bir şey olacağını da sanmıyorum.
‘İKİ PAPA’NIN SOSYALİSTİ BALYOZ DAVASINI ÇÖKERTEN RODRİK’İ BAKIN NEREYE ATADI
SON zamanların en konuşulan filmlerinden biri olan “İki Papa”da gelir eşitsizliğine, küresel ısınmaya, göçmen sorunlarına büyük önem veren ve neredeyse sosyalist fikirleri savunan ikincisi, yani şimdiki Papa Françesko, ilginç bir atama yaptı. Geçen gün Cumhuriyet gazetesinde okuduğum küçük habere göre Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli iktisatçılardan biri olan Prof. Dr. Dani Rodrik’i, Vatikan’da bulunan Papalık Sosyal Bilimler Akademisi’ne atamış.
Halen Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Dani Rodrik’i hatırladınız mı?
Eşi Pınar Doğan’la birlikte “Balyoz”, “Kafes” gibi kumpasları müthiş bir hukuk çalışması ile adeta enkaza çeviren öğretim üyesi.
O iğrenç Ergenekon kumpaslarını, Odatv, Balyoz gibi kumpasları kuran kötü insanların bir bölümü hapislerde, bir bölümü firarda... Hepsi birer karanlık köşede... Ama o kumpaslara karşı hukuki direniş yapan insan da işte böyle uluslararası platformlarda yüceliyor.
Ve bu defaki mücadelesi, yeryüzündeki eşitsizlikler...
Paylaş