Paylaş
O yüzden Ahmet Hakan’la Fatih Altaylı arasındaki bu tartışmayla girmem...
O haklı, bu haklı falan da demem...
Biliyorum arada kalırım...
*
Ama konuya bir başka yerden dalacağım.
Ahmet Hakan’ın dün Altaylı’ya verdiği cevapta Ron Mueck’in eseri hakkında kullandığı şu cümle çok ilgimi çekti:
“Her tarafından fışkıran aşırı gerçekçi penisler karşısında hepimiz el pençe divan mı duracağız?”
*
Hayatımda ilk defa böyle bir ifade okuyorum:
“Fışkıran aşırı gerçekçi penis...”
Tabii bir de şu:
“Penis karşısında el pençe divan durmak...”
*
Nedense aklıma, sağlığının iyi olduğu yolunda aldığım haberlere çok sevindiğim Mehmet Barlas geldi...
Biliyorsunuz ben ne zaman penis ve spermden söz etsem, bir büyüğüm olarak beni durmadan azarlar...
Bunu penis ve sperm fobisine bağlamıştım.
*
Penise itiraz edenlerin sayısı arttıkça, tabiatıyla benim de sosyolog ve sosyal psikolog yanım depreşiyor...
İster istemez genelleme yapıyorum içimden...
*
Acaba Türk köşe yazarlarında genel bir “penis fobisi”, “penis korkusu mu var”...
Baksanıza sanat eserinde bile tahammülleri yok...
*
İlginç bir durum... Cümleyi tekrarladıkça, merakım da artıyor.
“Fışkıran aşırı gerçekçi penis.”
Bence Türk psikiyatri literatürüne şimdiden girmiş olmalı...
Penis korkusu...
Korku açıkça söylenemiyorsa tebdilikıyafete girip, “penisten iğrenme” duygusu şeklinde mi ifade ediliyor?
*
Bu konunun üzerine gidip penis korkusu olan köşe yazarlarına, bu fobiden kurtulmaları için yardımcı olacağım.
Çünkü korkularımızdan ancak böyle arınabiliriz...
BÜYÜK MÜ, KÜÇÜK MÜ DAHA ÇOK KORKUTUR
ABDÜLMECİD Efendi Köşkü’ndeki eseri eleştirilen Ron Mueck’in Paris’teki sergisini gezmiştim. Eserleri normal insana göre, ya devasa büyüklükte ya da çok küçük oluyor.
Tabii buna göre penisler de ya devasa ya da çok küçük oluyor.
Öyleyse köşe yazarlarımızdaki bu penis korkusu neden kaynaklanıyor? Azametinden, cüssesinden mi... Yoksa küçüklüğünden mi... O sergiyi gezerken Ron Mueck’in heykellerindeki küçük insanlar beni daha çok düşündürmüştü...
İYİ HABER: ŞU HALE BAKIN, ÇÖLAŞAN BİLE HAKARET EDENİ İŞTEN ATTIRMIŞ
EMİN Çölaşan’ın dünkü yazısı bence Türk basın tarihine geçti...
Düşünebiliyor musunuz, kendisine yollanan bir mesajın peşine düşüp atan kişinin çalıştığı şirketi bulmuş ve işinden attırmış.
Bu mesajı yazan kişi kendisine ve eşine hakaret etmiş, aşağılamış... Bence Emin, hakaret eden kişinin peşine düşerek çok doğru bir iş yapmış.
Düşünebiliyor musunuz artık Emin Çölaşan bile hakaretten şikâyetçi...
Umarım bundan istifade kendisi de geçmişte, mesleğimizin bazı kadınları için yazdığı aşağılayıcı yazıları hatırlamış ve bundan dolayı üzülmüştür.
BU HÂKİMLER BÜYÜKADACILARI DEĞİL TÜRKİYE’Yİ TAHLİYE ETTİ
ÖNCEKİ gece haberi öğrendiğimde ağzımdan çıkan ilk söz bu oldu:
“İnşallah Türkiye’de yeni bir dönemin ilk işaretidir...”
Büyükada saçmalığı sona erdi...
İnsan haklarını konuşmak için bir otelde bir araya gelen insanları alıp “casus” ve “terörist” diye içeri atma şuursuzluğunu hiçbirimiz anlamamıştık.
Enis Berberoğlu ile igili yazdığım yazıda söylediğimi tekrar edeceğim.
Mahkemenin Büyükada toplantısına katılanları tahliye kararı, onlardan çok Türkiye’nin itibarını kurtarmak için alınmış bir karardır.
İnşallah içerideki bütün gazeteciler ve yazarlar için de istisnasız aynı kararlar alınmayla başlanır.
Çünkü hepimiz şunu çok iyi biliyoruz.
Türkiye artık böyle gidemez...
SOROS İTTİFAKINDAN ‘SOROS ÇOCUKLARI İTTİFAKI’NA
ÖNCEKİ gün T24 sitesinde bir fotoğraf yayınlandı.
Davos’ta çekilmiş.
Bir masada Başbakan Erdoğan oturuyor...
Tam karşısında ise ünlü işadamı George Soros var...
Erdoğan’ın sağında ise Egemen Bağış ve Ömer Çelik...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Birliği üyeliği ve demokrasinin yerleşmesi konusunda dünyada ve Türkiye’de liberallerle ittifak yaptığı yıllardı.
Aynı günlerde “ulusalcılar” ise liberal yazarları “Soros çocukları” diye aşağılıyordu.
Şimdi zaman değişti...
Erdoğan, Soros’a karşı bir pozisyona geçti ve o günün liberalleri ile bağları koptu...
O günün liberallerinin bir bölümü şu an hapiste...
Bazıları yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Zamanın ruhu böyle bir şey işte...
Türkiye demokrasiden uzaklaştıkça, ittifaklar da değişiyor...
SİİRT PAZARININ ARMUTLARI
DÜNYANIN bir numaralı şefi Massimo Bottura bana şunu söylemişti:
“Pişirdiğim yemekte yapmak istediğim şey, sizi çocukluğunuza götürmektir...”
Geçen akşam Ahmet Güneştekin’in evindeki bir yemekte, işte tam bu duyguyu yaşadım. Hayatımın belki de en iyi armutlarını yedim.
İlk görünüşte, öyle gelişmiş ülke pazarlarında gördüğümüz gibi aynı boy, aynı evsaf değildi... İstanbul’daki Siirt pazarından almış.
İlk işim o pazarı gezmek olacak...
SPOR YAZARLARINI BEYAZ TÜRK MÜ YAPMAK İSTİYORUM
DÜN Hürriyet’in spor sayfasında sordum ya...
“Basın tribününde kaç Boğaziçili, ODTÜ’lü var...”
Gelen yorumlardan biri şu:
“Sen spor yazarlığında bir Beyaz Türk ırkı mı yaratmak istiyorsun...”
Haydiii... Çık şimdi işin içinden...
Yahu arkadaşlar, ben kendim Boğaziçili değilim...
Üstelik, ODTÜ ve İTÜ imtihanına girdim kazanamadım...
Söylemek istediğim tam şu.
Bazılarınız hâlâ holigan yazarlığından öyle medet umuyorsunuz ki...
Size şunu söylemek istiyorum.
Spor tribününde Boğaziçili, ODTÜ’lü yok ama kombinede giderek daha çok var...
Ve artık onların beklentisine cevap veremiyorsunuz...
Sadece bunu dedim yahu...
Paylaş