Paylaş
Birçok yerden, “Halkalı tutulma” denen bu olayı gösteren harika fotoğraflar geldi.
Bana göre en güzeli de manşete koyduğum bu fotoğraf oldu...
Halkalı tutulma gözümüzü yine uzaya çevirdi.
Bundan istifade ederek ben de son yıllarda size kâinatla ilgili en ilginç olaylardan birini anlatayım.
12 Nisan 2019 günkü yazımda, insanoğlunun yıllardır konuştuğu “karadelik” denilen “şey”in fotoğrafının çekilmesinin hikâyesini yazmıştım.
Karadelik için, “öteki dünyanın kapısı” da diyebiliriz.
Kâinatın en az bilinen boşluklarıdır karadelikler.
*
İşte bu karadeliklerden birinin ilk fotoğrafı 2017 yılında çekildi.
O fotoğrafı çekebilmek için dünya kadar büyük bir teleskop gerekiyordu.
Bu yapılamadığı için dünyanın 6 ayrı yerindeki dev teleskoplar, aynı anda aynı yere odaklanarak, bir anlamda dünyadan bile büyük bir teleskop yarattılar.
Buna EHT (Event Horizon Telescope) yani “Olay Ufku Teleskobu” adını verdiler.
Son veri de 2017 yılında Güney Kutbu’ndaki teleskoptan geldi ve bu veriler birleştirilerek, bir karadeliğin muhteşem fotoğrafı çekildi...
*
İşte o fotoğrafın çekilme hikâyesi bir belgesel haline getirildi ve Türkiye’de de streaming platformlarında gösterilmeye başlandı.
İngilizce adı “Black Holes: The Edge Of All We Know”.
Yani “Karadelikler: Bildiğimiz Her Şeyin Ucu...”
Yani “Bilinmezliğin başladığı yer...”
Ve orası kâinatın en büyük sırrının saklandığı yer...
*
Önceki gece belgeseli seyrederken o fotoğrafı çekmenin ne kadar karmaşık bir iş olduğunu anladım.
Aylarca süren tartışmalar var.
Bunların bir bölümüne hayatta olduğu dönemde Stephen Hawking de katılıyor.
*
Dünyanın her tarafından gelmiş yaşlı bilim insanları da var, çok gençleri de...
Ve her bir teleskoptan elde edilen veriler sonunda bir araya toplanıp birleştiriliyor ve kâinatın en büyük sırrı olan bir karadeliğin fotoğrafı ortaya çıkıyor.
*
SEYREDECEKLERE UYARI: Belgeseli izleyecekleri şimdiden uyarayım.
Bazı bölümlerinde öyle teknik tartışmalar var ki ben anlamadım.
Ama tümü itibarıyla gerçekten etkileyici bilimsel bir başarının hikâyesini seyrediyorsunuz.
FİLMDEN AKLIMDA KALAN SORU: BİR KARADELİĞE KAÇ TERABAYT...
Bir karadeliğin ilk fotoğrafını işte bu gördüğünüz insanlar ortaya çıkardı.
Fotoğrafı çektiler demiyorum...
Çünkü bu fotoğraf bildiğimiz şekilde çekilmedi.
Altı ayrı teleskoptan gelen devasa bir dijital datanın bir araya getirilmesi ile elde edildi.
Filmden bir de aklımda şu soru kaldı:
“Bir karadeliğe kaç terabayt bilgi sığar?”
Bunu hesaplayabildiğimiz zaman karadeliklerle ilgili çok şeyi öğrenmiş olacağız...
Öğrenmeyi en merak ettiğim şey ise şu:
Karadeliğin girişinde “Olay Ufku” denilen bir yer var.
O sınırı geçen bir nesne artık bir daha geri dönemez mi?
Yani, kapısı fotoğraflanan o yer “gidenin asla geri gelmediği” bir yer mi?
Şimdilik bildiğimiz kadarıyla öyle.
YERÇEKİM MEZARLIĞINDAN GERİ DÖNÜŞ MÜMKÜN MÜ
EINSTEIN, belli bir yerde olağanüstü bir enerji birimi olduğunda, madde, uzay ve zamanın bir hiçliğe dönüşeceğini söylemişti.
Yani burası bir yerçekimi mezarlığı ve o mezarlıktaki yerçekimi hızı ışık hızından daha fazla olduğu için, içine girenin geri gelmesi teorik olarak mümkün değil. Ama daha önce bir yazımda anlattığım gibi, İtalyan fizikçi Carlo Rovelli farklı görüşte ve şöyle diyor:
“Teorik olarak mümkün olmayan bu geri dönüşün, teorik olarak mümkün de olması gerekir...”
Ve ekliyor:
“Eğer bir karadelik varsa, mutlaka bir beyaz delik de vardır...”
DÜN BENİ EN ÇOK ŞAŞIRTAN VE EN ÇOK DÜŞÜNDÜREN HABER
AVRUPA’NIN önde gelen düşünce kuruluşlarından ECFR (Avrupa
Dış İlişkiler Konseyi) 12 ülkede 17 bin 231 kişi ile yüz yüze görüşerek bir anket yapmış. Avrupalılara sorulan soru şu:
“Hangi ülkeleri, ortak değerlere ve çıkarlara sahip müttefik ve stratejik ortak olarak görüyorsunuz?”
Görüş bildirenlerin sadece yüzde 5’i Türkiye’yi müttefik veya stratejik ortak olarak gördüğünü söylemiş.
*
Ama daha da vahim bir sonuç var.
Fransızların yüzde 53’ü, Almanların yüzde 52’si Türkiye’yi “Avrupa Birliği’nin baş hasmı” olarak nitelemiş.
Yani düşmanı olarak görüyorlar...
*
Bu iki ülke dünyada ekonomik ilişkimizin en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor.
Ve biz 2004 yılından beri AB ile tam üyelik müzakeresi yapıyoruz.
Yarım asırdan fazla süredir AB’ye üyelik konusunu tartışıyoruz.
Bizzat Cumhurbaşkanı daha geçenlerde, ülke olarak “istikametimizin Batı” olduğunu vurguladı...
Peki son yıllarda ne oldu da bu iki ülkenin halkı bize neredeyse “düşman” gözüyle bakmaya başladı?
Biz ne yaptık ki böyle oldu?
BÖLGESEL GÜÇ OLDUK DA ONDAN MI HASIM DİYORLAR
Avrupa’da oluşan duyguya şu cevap verilebilir:
“Bölge gücü olduk da ondan...”
Gerçekçi olalım, bu sorunun cevabı bu kadar basit değil ve böyle basit bir cevapla geçiştirilecek gibi değil.
Bence çok ciddi biçimde üzerinde durmamız gereken bir konu bu...
Bazılarımız “Avrupa halkları tarafından düşman gibi görülmeyi” bir övünç vesilesi kabul edebilir.
Ama emin olalım ki, artık Türkiye’nin “yumuşak gücünü” gösterme zamanı geldi.
Bunun ilk adımı da aylardır tartıştığımız adalet reformu, insan hakları ve demokrasi reformu olabilir.
EN SOFİSTİKE ŞEF EN BASİT BİR OMLETİ NASIL YAPAR
FERRAN Adria adını son yıllarda pek işitmiyoruz.
Çünkü dükkânını kapatıp, biraz geri çekildi. Oysa bundan 9 yıl öncesine kadar dünyanın en çok konuşulan şefiydi.
Çünkü hemen her yerde dünyanın 1 numaralı restoranı sayılan “El Bulli”nin devrimci şefiydi.
“Moleküler mutfak” kavramını yaratan şefti. Yanında 42 şef çalışıyordu.
Restoranında neredeyse bir yıl önceden yer ayırtmak gerekiyordu.
Kişi başına ortalama 250 Euro (2600 TL) alıyordu.
2011 yılında restoranını kapatırken açıkladığı gerekçe “büyük mali zarar”dı.
Böylesine başarılı bir mutfak nasıl bu kadar zarar ederdi, hâlâ konuşuluyor.
*
Ferran Adria dün çok ilginç bir yerde ortaya çıktı.
The New York Times gazetesinde...
Hem de “omlet tarifi” yaparak. Aslında bu tarif 2011 yılında yayınladığı bir kitaptan alınmıştı.
Bir süredir evde yapılabilecek basit yemeklerin tarifini veren gazete ondan patates cipsli omlet tarifini almıştı.
Sadece yumurta, tuzlu patates ve zeytinyağından oluşan bir omlet formülü bu...
Dünyanın en sofistike şefinden en basit yemeğin tarifini almak ilginç oluyor.
Paylaş