İmralı'daki adam sen evlat acısı nedir bilmez misin

Bir zamanlar Cumartesi Anneleri hareketi vardı.

Haberin Devamı

Sonra yasaklandı...

1990’lı yıllarda Galatasaray’da her cumartesi eylem yaparlardı...

Faili meçhul cinayetlerde yitip gitmiş çocukların anneleriydi...

Bir zamanlar Arjantin’de, Şili’de diktatörlere karşı başlatılan eylemin benzeriydi...

*

Benim mahallemde, çevremde çok sayıda meslektaşım, köşe yazarı o hareketi destekleyen yazılar yazardı...

Evlat acısıdır... Hiçbir yaraya benzemez...

Anlardım, o annelerin acılarını çok iyi anlardım...

Ta şuramda hissederdim...

*

Ama o konuda pek yazı yazmadım...

İçimden gelmedi, çünkü siyasallaştırılması bıçak gibi saplanırdı içime...

Evlat acısı siyaset masasının mezesi olamaz derdim...

*

Dün, PKK terör örgütü tarafından kandırılıp dağa götürülen çocukları için eylem yapan anneleri görmek için Diyarbakır’a giden kadın gazetecilerin yazılarını okuyorum.

İyi yapmışlar oraya giderek...

Haberin Devamı

Çok iyi anlıyorum o ıstırabı da...

O acıyı da hissediyorum ta şuramda...

O annelerin çığlıkları da çınlıyor durmadan kulaklarımda...

*

Ama o aynı şüphe yine içimde...

“Niye sadece HDP kapısında eylem” diye soruyorum...

Aynı kadın gazetecilerle niye AK Parti kapısına da gidilmez...

Neden CHP’nin kapısı, MHP’nin, İYİ Parti’nin kapısı da çalınmaz...

Ama gidilecek bir başka kapı var... Asıl adresi orası...

İmralı yani... Orada ikamet eden şahıs...

Hadi ben de ona sesleneyim.

*

Ey, İstanbul belediye seçimi için Kürtlere çağrı yapan İmralı sakini...

Neden Kürt annelerin bu çığlığına kulak verip Kandil’deki çetecilerine “Bırakın şu çocukları” demezsin...

Evladın yok diye evlat acısı bilmez misin yoksa...

Yoksa, bugüne kadar binlerce “Öldürün” emri verdin de küçücük bir “Yaşatın” ricasında bulunmak ağrına mı gidiyor...

Yıllarca başkalarının evlatlarını harcaya harcaya vicdan ceplerini delik deşik mi ettin yoksa...

*

Bir kelamım da o çete başının kardeşine...

Ey o adam... Sen ki, İstanbul seçimi için ekranlara çıkıp oy istersin de...

Geldiğin dağdaki çeteciye, orada bıraktığın katil arkadaşına aynı ekrandan “Dindirin anaların ıstırabını” demeye niye tenezzül bile etmezsin...

*

Haksız mıyım...

Var mı itirazı olan bu küçücük insani temenniye...

Haberin Devamı

NE DİYORDU BİR ZAMANLAR ORTAK MİLLET MEFKUREMİZ

Kendi mahallesinin acısını acısı belleyip...

Yan mahalledeki annenin acısına gözlerini kör, kulaklarını sağır eden hepimize...

Acılı annenin çığlığını, cumartesi günü Galatasaray kapısında işitip...

Pazar günü Diyarbakır’daki annenin çığlığına sağır kalan...

Pazar günü Diyarbakır’da o annelerle birlikte ağlayıp cumartesi Galatasaray’dakine parmak sallayan...

Vicdanını, hafta sonu iki özel güne bağlayıp da pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma Fransız kalan...

Herkese diyorum ki...

Cumartesi annesinin de, pazar annesinin de, Galatasaray annesinin de, Taksim, Eskişehir annesinin de, Diyarbakır annesinin de acısı, her gün, vatanın her yerinde içimizde kor ateşi gibi yanmıyorsa...

Ben de sorarım arkadaş...

Bu acı kimin acısıdır...

Seninki mi...

Benimki mi...

Onunki mi...

Yoksa hepimizinki mi...

Haberin Devamı

Ortak acılarını bile günlere, kapılara göre kamplara ayırmış bir ülkeden bir millet çıkar mı sanıyorsun...

Ne diyordu bir zamanlar milletçe ortak mefkuremiz...

“Tasada ve kıvançta bir olmak...”

Değil mi...

İmralıdaki adam sen evlat acısı nedir bilmez misin

BU FOTOĞRAFA BAKIN NE TAHMİNDE BULUNMUŞTUM

4 Nisan günü yazdığım yazıda Joachim Phoenix’in, yeni “Joker”in çok farklı bir karakter olacağını söylemiştim.

O günlerde filmin konusu hakkında hiç bilgi yoktu. Sadece bir kare fotoğraf yayınlanmıştı ve ben de ona bakarak şu tahminde bulunmuştum:

“Galiba yeni Joker ezik bir karakter olacak...”

Venedik Film Festivali’nin büyük ödülünü “Joker” filmi kazandı.Yanılmamışım. Yeni “Joker”, horlanmış, dışlanmış, aşağılanmış ezik bir karakter.

*

Haberin Devamı

Ama tahmin edemediğim bir şey varmış. Horlanan, dışlanan, aşağılanan bu stand-up’çı komedyenin nasıl bir canavara dönüştüğü anlatılıyormuş. Son yıllarda süper kahramanları anlatan Marvel ve DC Comics filmlerinde yeni trendler bunlar.

Bugüne kadar hep kenarda kalmış, horlanmış, kötülenmiş karakterler büyük bir dönüş yapıyor. İyiliğin de kötülükten beslendiğini anlatıyorlar bize.

Tabii bu sıradan insana da yansıyor.

Horlanan, aşağılanan insanın nasıl yavaş yavaş kötüleştiğini, toplumun dışına kaçtığını görüyoruz.

İmralıdaki adam sen evlat acısı nedir bilmez misin

EZİK ‘JOKER’ Mİ, ‘GUGUK KUŞU’NUN MURPHY’Sİ Mİ

“JOKER” filmi önceki hafta festival çerçevesinde Venedik’in Lido Adası’nda gösterildi... “Joker” filmi sona erdiğinde salonda bulunanlar 8 dakika boyunca ayakta alkışlamış. Venedik Film Festivali yavaş yavaş Cannes’ı bile geçen bir önem kazanıyor. Son 5 Oscar’ın 3 kazananının ilk gösterimi Lido Adası’ndaki bu salonda yapılmıştı. Şimdi bu filme de aynı gözle bakılıyor.

Haberin Devamı

Cumartesi günü Financial Times’da yayınlanan bir yazıda Joachim Phoenix’in bu oyundaki Joker performansı ile Jack Nicholson’un “Guguk Kuşu”ndaki McMurphy ve “Shining”deki performansını yakaladığını yazıyor. Filmi bu nedenle de merakla bekliyorum.
 

NEDEN EN İYİ AKTÖR ÖDÜLÜNÜ ALAMADI

PEKİ Joachim Phoenix bu filmdeki oyunu ile Venedik’te neden en iyi oyuncu ödülünü alamadı?

Bunu da jüri başkanı ödüllerin açıklanması sırasında söyledi. Çünkü festival kuralları nedeniyle aynı filme hem en iyi film ödülü hem en iyi oyuncu ödülü verilemiyor.

İmralıdaki adam sen evlat acısı nedir bilmez misin

DİNLE KÜÇÜK ADAM KÖTÜ ADAM OLUNCA

FİLMİ henüz seyretmedim... Ama okuduklarımdan çıkardığım kadarı ile geçen yüzyıldaki kötülüklerin ilk virüsü olan tipik bir “Dinle küçük adam” sendromu...

Yani 20’nci yüzyılın başında faşizmi hazırlayan o popülist “kitle isyanının” birey düzeyindeki halleri...

İnsanlığın asırlar boyu tanıdığımız psikolojisi bize hep bunu anlattı...

Aşağılananlar, yok sayılanlar, adaletsizliklerle karşı karşıya kalanlar sonunda yavaş yavaş popülist diktatörlerin yolunu hazırlarlar...

Filmi o yüzden merakla bekliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları