Paylaş
Ama Tama’da yaşayan bir insan öyle bir şey yaptı ki, şehir dünya tarihine bir ilkle girdi.
Tarihte ilk defa “yapay zekâya sahip bir robot” belediye başkanlığına aday oldu...
Olay şöyle gelişti...
Daha önce seçimlere girip kazanamamış Michihito Matsuda isimli 44 yaşında eski bir aday Twitter hesabından bir mesaj yayınladı:
“Tarihte ilk defa yapay bir zekâ, ayrıntılı ve sağlam bir programla belediye başkanlığı seçiminde aday oluyor. Bir robot başkanla Tama’nın tarihini değiştireceğiz. Tarafsız bir siyaset uygulayacağız.”
Belediyedeki partizanlıktan mı şikâyetçisiniz...
Yapay zekâ robotun böyle bir tehlikesi yok.
Belediye kaynaklarının tahsisinde akılsız mı davranılıyor...
Yapay zekâ, kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını sağlayan bir programa sahip.
Yolsuzluklardan mı şikâyetçisiniz...
Yapay zekânın böyle dünyevi tamahlara, nimetlere kapılıp para götürmesi tehlikesi sıfır...
Başkanın antidemokratik uygulamaları, akrabalarını, yakınlarını en iyi işlere doldurması mı rahatsız ediyor sizi...
Yapay zekânın ne böyle akrabaları var, ne de başka bir robotu kayırmak gibi bir duygusu...
Yerel seçimlere daha 5 ay var. Şimdi şöyle sakin biçimde düşünün...
Türkiye’nin herhangi bir şehrinde seçmensiniz... Hangi parti olduğu hiç önemli değil.
Karşınızda çeşitli adaylar...
Diyelim ki mesela Melih Gökçek...
Robotun yapay zekâsı mı...
Melih Gökçek’in organik sivri zekâsı mı...
Melih Başkan yanlış anlama, ben de biraz sivri zekâlıyım...
Yani sadece mesela diyorum...
Siz ve ben 31 Mart’a kadar düşüneduralım. Tama halkı geçen nisan ayında tercihini yaptı.
Seçime giren yapay zekâ robot başkan adayı bu defalık kazanamadı ama oyların yüzde 9’unu aldı...
Yani bir puan daha fazla alsa ve genel seçim olsa, mecliste grup kurabilecek.
Ama yapay zekâ başkan olmasın diyorsanız, ikinci ve üçüncü opsiyonlarınız da var.
İKİNCİ OPSİYON
ŞİMDİLİK BAŞKAN DEĞİL DE BAŞKAN YARDIMCISI OLSA
SCIENCE et Vie dergisine göre bugün için, yapay zekânın belediye başkanı değil de başkan yardımcısı olması ihtimali onlara daha iyi geliyor.
Yani belediye başkanının en rasyonel kararları almasını, partizanlık yapmadan, liyakata dayalı bir işe alma ve kaynak dağıtma sistemini uygulamasını sağlayacak politikaları geliştirmesi, kaynakların en akıllı ve yararlı şekilde tahsisi için en doğru çözümleri önüne koyacak bir yapay zekânın çok daha sağlam bir tercih olacağını düşünüyorlar.
KAYNAK: “L’intelligence artificielle bientot for president?”, Science et Vie dergisi Kasım 2018 sayısı.
ÜÇÜNCÜ OPSİYON
DAĞDAKİ ÇOBAN ROBOTLA ŞEHİRDEKİNİN OYU BİR Mİ
BİR başka grup ise şu yargıdan hareket ediyor:
“Böyle seçmene böyle başkan...”
Yani diyorlar ki, eğer başkanınız bütün bu kötü şeyleri yapıyorsa bilin ki asıl kabahat sizdedir. Çünkü onu siz seçtiniz...
Bunu söyleyenler, başkanın insan olması, onu insani zaaflara karşı zayıf hale getiriyor.
O nedenle başkanın insani zaaflarını gidermek yerine, seçmeni yapay zekâ haline getirip, onu Chavez gibi liderlere bağımlı karakterinden kurtarabiliriz.
Yani bir yapay zekâ, en iyi başkan modelini çıkarsın, önümüze koysun.
Bize karşılaştırmalı bilgileri versin. Böylece bizim yerimize en iyi başkanı yapay zekâ seçsin.
Üstelik bu, “Dağdaki robotla, şehirdeki eğitimli robotun oyu bir olur mu...” tartışmasına da yol açmaz.
Önümüzde daha seçimlere 5 ay var.
Şimdi şöyle sakin biçimde düşünün...
BANA TÜRKİYE’NİN EN ETKİLİ YAZARI KİM DİYE SORARSANIZ İŞTE CEVABIM
Bu sorunun cevabını, Türkiye’de en uzun süre gazete yöneticiliği yapmış insanlardan biri olarak veriyorum.
Türkiye’nin en etkili yazarı uzak ara Ayşe Arman’dır...
Bu ülkede bugüne kadar hiçbir köşe yazarı onun kadar etkili, onun kadar devrimci, onun kadar radikal olamamıştır.
Hiçbiri Ayşe’nin bu topluma verdiği enerjiyi, kadına verdiği özgüveni verememiştir...
Hiçbirisi, yalnız ve kimsesiz kadınların onun kadar kimsesi olmamış, olmaya da niyet etmemiştir...
Hiçbiri, yarım kalmış hayatların onun kadar hayat koçu, gönüllü ambulansı olmamıştır...
Gırtlağına kadar vasatlığa gömülmüş bu ülkede hiçbiri onun kadar moderniteyi taşımamıştır.
Köşelerin papağanlaştığı bir sektörde, hep panda gibi tek tük kalmayı kimse onun kadar başaramamış, hak etmemiştir.
Yirmi yıl onun genel yayın yönetmenliğini yaptım.
Ayşe her şeyiyle bir kurum insanıdır. Hürriyet’te doğmuştur, haftanın 7 günü Hürriyet’te, Hürriyet’le yaşamaktadır...
Yaptığı bütün projeleri gazetenin eski-yeni bütün yöneticilerinin bilgisi ile Hürriyet için yapmıştır.
O nedenle bu olayda Ayşe’yi yalnız bırakmayıp, bir açıklama ile onun yanında duran Hürriyet yönetimini de kutluyor ve teşekkür ediyorum.
Ve ben de bu gazete çatısı altında Ayşe Arman gibi devrimci ve yürekli bir kadınla birlikte çalıştığım için gurur duyuyorum.
ARKADAŞIM BANA NORMAL DEĞİLDİR DEDİ... DEĞİLİM
BAZEN kendimi çok ayıplıyorum.
Dün 8 ay gecikme ile Avrupa Yerbilimleri Birliği’nin Celal Şengör’e verdiği prestijli Arthur Holmes ödülünün tören görüntülerini seyrettim.
Celal Şengör’ün Türkiye’de bilinmeyen değerinin dışarıda görülmesine çok sevindim.
Törendeki papyonlu halini çek sevdim.
Bir İngiliz edebiyatçısı kadar iyi konuştuğu İngilizcesine hayran kaldım.
İngilizce dışında beş yabancı dil daha konuştuğunu öğrenince hayret ettim.
Konuşmasında “Beni takdim eden 30 yıllık arkadaşım benim için ‘Celal normal değildir’ dedi, değilim...” derken yüzüne konan muzip ifadeyi çok sevdim.
Bir de bunca muhalifliğine rağmen bu konuşmayı, ülkesini eleştirmek için bir kürsü olarak kullanmamasını çok sevdim.
Çok yaşa hocam... Ülkemize şeref veren bir bilim insanısın.
Zaman zaman beni bile kızdıracak laflar
etsen de...
Gözümde çok büyüksün be hocam...
GÜLSE, SILA’YA DA MI DOKUNDURDU YOKSA BEN Mİ YANLIŞ ANLADIM
GÜLSE Birsel, “Jet Sosyete”nin son bölümünde kadına uygulanan şiddetin üzerine gidiyor.
Bu arada dizilerdeki beş günlük sakallı, somurtuk, ağır ol da abi desinler tipi erkeklere harika biçimde daldı.
Bence de çok iyi yapıyor.
Bir replikte “Bu kızlar nasıl oluyor da bu adamlara âşık oluyorlar” diyor...
Bana sanki biraz Sıla’ya dokunuyor gibi geldi...
Yoksa ben mi biraz abartıyorum...
SAKİN BİR PAZAR İÇİN İKİ HARİKA ŞARKI
AKDENİZ SEVENLERE: Laura Pausini (Feat. Biagio Antonacci) “El Valor De Seguir Adelante”. Harika bir İtalyan kadın sesi ile İtalyan erkek sesi yan yana gelince harika bir şarkı ortaya çıkmış.
MASUM YILLARI SEVENLERE: Imaginary Future: “Let It Be”, Beatles’ın şarkısını biraz Simon and Garfunkel tarsi çok iyi yorumlamışlar.
ŞAHANE BİR KONSER KAYDI DA 90’LARDAN
SİMPLY Red’in 1991’de çıkardığı “Stars” adlı şarkısı efsanedir.
Grubun çok sevdiğim bu şarkısının Amsterdam Ziggo Dome konserindeki canlı kaydı dün müzik platformlarına kondu.
O kadar güzel bir yorum, seyirciden o kadar canlı ve coşkulu bir katılım var ki...
Konser kayıtları bana çok iyi gelmeye başladı. Kendi gettomu buluyorum oralarda.
ŞANLIURFA MÜZESİ’NDEKİ ADAM NANDY’YE HİÇ BENZEMİYOR
Geçen ay Şanlıurfa Müzesi’ni gezdiğimi ve çok beğendiğimi yazmıştım. Müze çok modern bir anlayışla hazırlanmıştı.
Ancak Göbeklitepe çevresindeki hayatı canlandırmak için yaptıkları mumya heykellerin tipleri ve giysileri bana çok yeni gibi görünmüştü.
Science et Vie dergisi son sayısında, insana ait bulunmuş ilk kafataslarından canlandırılmış insan portrelerini yayınladı.
Bunlardan biri Kuzey Irak’ta Şanidar mağaralarında bulunan ve Nandy adı verilen insan kalıntısıydı. Şanlıurfa Müzesi’nde canlandırılmış insan yüzü ile Mezopotamya’da aynı topraklarda yaşamış Nandy’yi yan yana koyunca aradaki fark daha da belirgin oluyor.
Diyeceksiniz ki, Göbeklitepe’de bulunan kalıntılar MÖ 10 bin yılına ait. Nandy’nin ise 35-65 bin yıl arası önce yaşadığı tahmin ediliyor.
Ama o dönemlerde o süre içinde insan profilinin çok köklü biçimde değiştiğini tahmin etmiyorum.
Bence müze yetkilileri, “paleo sanatçılarla” yakın bir işbirliği yaparak, müzenin o tarafını daha inandırıcı hale getirebilirler.
‘KUM GİBİ’ KADAR GÜZEL BİR MEHMET ERDEM ŞARKISI
DÜN bir de Mehmet Erdem’in yeni şarkısı “Ağlayamam” müzik platformlarına kondu.
(Ahmet Selçuk İlkan, Unutulmayan Şarkılar, vol 2)
Şunu söyleyeyim. Son yıllardaki en güzel Mehmet Erdem şarkısı...
Ahmet Kaya’nın “Kum Gibi”si kadar güzel bir şarkı.
BİR TÜRKÜ İŞTE BÖYLE MODERN YORUMLANIR
Cem Adrian, Ahmet Aslan: “Kirpiğin Kaşına Değdiği Zaman”. Bir Türk şarkıcı ile bir Kürt şarkıcı yan yana gelir, geleneksel bir türküyü modern biçimde yorumlarsa... Şarkıya kendilerine ait her şeyi de dahil ederse...
Böyle harika bir yorum ortaya çıkar.
GERÇEK BİR TÜRK ‘INDİE’ GRUBU
HEDONUTOPIA’yı geçen yıl Zorlu Center’daki müzik festivalinin dışarıdaki parasız bölümünde merdivenlere oturarak dinlemiştim.
Geçen hafta yeni şarkıları “Bil ki” müzik platformlarına kondu. Dünyanın her tarafında dinlenecek gerçek bir “Indie” grubu...
“Bil ki” bence grubun bugüne kadar yaptığı en güzel şarkı...
Paylaş