Paylaş
Buradan da tatsız ama eğlenceli bir bayram hikâyesi çıktı.
Hiç zaman kaybetmeden bu hikâyeyi anlatayım.
*
Gazetenin yazılı versiyonunu okuyanlar şöyle bir başlık gördüler.
“Eğlenceli bir bayram parodisi...”
Yazı, Suudilerin bu yıl hacla ilgili düzenlemesini anlatıyordu.
Önceki gün yazdığım yazının devamıydı.
Bir gün önce şeytanın steril taşlarla taşlanacağını, zemzemin pet şişede verileceğini yazmıştım.
Bu doğruydu. Buraya kadar mesele yok.
Mesele dün yayınlanan ikinci yazımda...
*
İkinci yazıda Kâbe’yi tavaf sırasında Hacerü’l-Esved taşına dokunma veya öpme konusunda hiçbir sınır getirilmeyeceğini yazmış ve “Şeytana steril taş atıp hacının Hacerü’l-Esved’i öpmesine izin vermesini” anlamadığımı söylemiştim. Buna parodi deyip Suudi yönetimini de mizahi bir dille eleştirmiştim.
*
İşte felaket burada başladı. Daha doğrusu “Off limit”in çevrilmesinde.
New York Times Hacerü’l-Esved’le ilgili uygulamayı “Off limit” olarak ifade etmişti.
Hayatım boyunca bu “Off” kelimesiyle başım hep derde girdi.
Nitekim yine öyle oldu. Hacda birçok sınırlama getirilirken, Hacerü’l-Esved taşı konusunda “Sınır yok” anlamında yorumladım. Çünkü İngilizcede “Off”la başlayıp o anlama gelen bazı kavramlar vardı.
*
Oysa askeri bir deyimmiş ve “yasak” anlamına geliyormuş.
Anlayacağınız Suudiler tam aksine Hacerü’l-Esved taşına dokunulmasını yasaklamışlar.
İstanbul’daki gazeteci cinayetine fena halde taktım ya, hazır fırsat bu fırsattır deyip ben de Suudilerle bir güzel dalga geçmişim.
Şu mübarek bayram gününde adamların günahını almışım.
*
Aptallıklar asla tek başına gelmez. Dahası da var.
Gece yazıişleri sorumlusu arkadaşım Şenay Tarhan mesaj attı.
Dış haberlerdeki arkadaşlar bu yanlışlık konusunda beni uyarıyordu.
Teknedeydim.
İnternet bağlantım yoktu. Dönünce metne tekrar bakınca yaptığım feci hatayı anladım. Ama iş işten geçmişti... Neticede internette düzelttim ama yazılı gazetede öyle kaldı.
*
Neticede Suudi yönetimi ile biraz dalga geçer gibi yazdığım “eğlenceli bayram parodisi” bumerang gibi dönüp benimle dalga geçilecek bir bayram parodisine dönüştü.
*
Bugün benimle dalga geçmek, bana vurmak serbest...
Kendimi “günün sersemi” ilan ediyorum.
Gülmek dalga geçmek “off limit”...Ama benim yanlış çevirdiğim manasıyla, yani vurmak, dalga geçmek yasak değil, sınırsız demek istiyorum.
İstediğiniz kadar gülün, dalga geçin benimle...
Yine de vururken insaflı olun.
Siz de, trend olan görüntülere bakıp elinize kılıç alıp girişmeyin bana...
Bugün bayram... Kılıçtan geçirme değil, barışma günü...
Size de çok güzel bir bayram diliyorum.
Yani “Hakuna matata”...
ŞİMDİ YAPMAM GEREKEN ŞU 3 İŞ
BU yanlışlıktan sonra geriye yapmam gereken şu işler kalıyor:
* Önce bu yazıyı kâğıt baskıdan okuyan okuyucularımdan özür dilerim.
* Tabii yanlış bir çeviri nedeniyle haksız yere eleştirdiğim Suudi yönetiminden de özür dilerim.
* Ve beni uyaran Hürriyet Dış Haberler bölümü ve yazıişlerine de teşekkürlerimi iletirim. Sizler yıllardır uyarılarınızla beni hep böyle yanlışlıklardan kurtardınız.
İYİ NİYETLE SORULMUŞ MASUMANE BİR SORU
DİYANET İşleri Başkanı bayram hutbesini de elinde kılıçla okudu.
Ayasofya’daki görüntüye bir anlam verememiştim.
Dediler ki: Bu cami fetihle kazanıldı, onun sembolüdür...
*
Kafama yatmadı ama yine de bir izahtı... Ama bayramda da elde kılıç hutbe... İşte bunu hiç anlamadım.
Belli ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanı bize ve bütün dünyaya bir mesaj vermek istiyor...
Yani kılıçla yapılacak bir şeyin mesajını... Çevremdeki birçok insan gibi ben de bu kılıçla ne mesaj verilmek istendiğini merak ediyorum.
Başkan bunun anlamını açıklamadığı için ortalık komplo teorisinden geçilmiyor.
*
Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek din kurumunun başındaki insanın elindeki kılıç ne anlama geliyor?
- Yeni fetihlerin, camiye çevrilecek yeni kiliselerin mesajı mı...
- Türkiye’deki ve dünyada “kâfir” diye kabul ettiği insanların kılıç zoruyla doğru yola getirilmesi mesajı mı...
- Dinimizi ve ülkemizi kılıçla koruyacağız mı...
*
Eğer bunlardan biriyse bir Müslüman olarak ben de şunu sormak isterdim.
“Böyle bir bayram gününde bizim içeriye ve dışarıya verecek hiçbir barış mesajımız yok mu?”
Yani savaşta mıyız...
*
Bunu bir eleştiri olarak yapmıyorum... Sadece bir vergi mükellefi olarak bilme hakkımı kullanmak istiyorum. Oturduğu makamda kullanılan her sembolün bir anlamı olmalı...
Ben de merak ediyorum...
Ve şu bayram gününde, elimde Ege’de ağaçtan kopardığım bir zeytin dalıyla, ülkem adına bize ve bütün dünyaya verilen mesajın ne olduğunu öğrenmek istiyorum...
ATİLLA ÖZDEMİROĞLU ŞARKILARI: HANGİLERİ
İKİ haftadır streaming platformlarına Attila Özdemiroğlu’nun şarkılarından oluşan “Tribute” albümünün şarkıları konuyor. Özdemiroğlu’nu çok geç tanıdım. O kısa sürede büyük bir dostluğumuz oluştu.
Geceleri sık sık müzik konuştuk... Onu tanımadan da hep kişiliği ve müziği ile çok sevdim, saygı duydum...
Erken kaybettik...
Şimdi onun şarkılarından oluşan bir tribute albüm yapılıyor.
Bugüne kadar çıkan dört şarkıyı dinledim.
İşte benim değerlendirmem.
BİRİNCİ ŞARKI
TÜRK MÜZİĞİNİN EN GÜZEL ŞARKILARINDAN BİRİ
İlki Sezen Aksu’nun söylediği “Bir Vurgun Bu Sevda”ydı... Bu şarkıyı Demet Sağıroğlu’ndan dinlediğimde çok sevmiştim.
Türk müziğinin en güzel şarkılarından biridir.
Sezen ritmi biraz yavaşlatarak farklı okumuş.
Tabii ki çok sevdim.
İKİNCİ ŞARKI
SONDAKİ KLARNET VE O DİZE YIKTI BENİ
Nükhet Duru “Kalbim Ege’de Kaldı”...
Attila Özdemiroğlu’nun herhalde en bilinen şarkısı...
Sezen Aksu söylediğinde çok sevmiştim bu şarkıyı...
Nükhet sanki daha da Egeli bir hava vermiş...
Hele sondaki klarnet... Yıktı beni...
Tabii bir de “Yareme tuz diye yakamoz bastım/Tek şahidim aydı” dizesi var ya...
O daha da fena yaptı.
Çok sevdim.
ÜÇÜNCÜ ŞARKI
‘FİRUZE’, OLAĞANÜSTÜ BİR TÜRKİYE KLASİĞİ
Teoman “Firuze”yi söylemiş...
Şarkı öyle bir şarkı ki... Bir de geçmişte Sezen söylemişse...
Onun üstüne çıkmak çok zor...
Yani arkadaş Teoman neredeyse imkânsız bir işe girişmiş...
Peki altından çıkabilmiş mi...
Bence en akıllısını yapmış... Şarkıya hafif bir rock hava vermiş...
Yani tamamen farklı bir şarkıya çevirmiş.
Benim gibi Sezen yorumunun yörüngesinden kurtulamayanlara beğendirmek zor. Ama eminim Teoman hayranları ayrı bir tat bulacak.
DÖRDÜNCÜ ŞARKI
ESKİ ŞARKILAR BİZİ HİÇ İNCİTMEZ MİYDİ
Ve son olarak Mehmet Erdem’in söylediği “Eskidendi Çok Eskiden” çıktı...
Bende şöyle bir duygu var.
Mehmet Erdem ne yapsa seviyorum... Bu şarkıyı da çok seviyorum...
Bir de şarkının şu dizesini hep düşünüyorum: “Hani şarkılar bizi incitmezdi... Eskidendi eskiden.”
Mehmet işte bu harika dizenin ve müziğin tam hakkını vermiş. Sevdim...
Netice...
Meğer Attila Özdemiroğlu bize ne harika şarkılar bırakmış...
Meğer ne mirasyediymişiz...
Paylaş