Paylaş
Benim için önemli bir fotoğraf...
Çünkü uzun bir süreden sonra yine eski kiloma, yani 78 kiloya indim...
Yok yok doğrusunu söyleyeyim, 79 kilodayım.
Yani bir kilo kaldı.
Eski kiloma dönmek için ne mi yaptım?
Günde 2 öğün yiyorum.
Ekmeği kestim.
İçkiyi haftada iki güne indirdim.
Her gün 5 kilometre yürüyorum. Evdeki hareketlerle 8500-9000 adım ediyor.
Karın hareketleri yapıyorum.
*
Sonunda eski kiloma döndüm...
Döndüm ama bir baktım ki döndüğüm yerde değilim.
Belim kalınlaşmış ve eski halile gelmiyor.
Bacaklarımın üst kısmı kalınlaşmış ve eski haline gelmiyor.
Omuzlarım hafif öne doğru eğilmiş eski haline gelmiyor.
Bütün bunlara ek olarak bir de alnıma “65 plus” damgası yapıştırılmış vaziyette...
Bir takım insanlar da Instagram’da şurada burada sanki bize müjdeli haber verir gibi bu “65 yaş üstü” tasvirlerini paylaşıyor.
*
Anlayacağınız bu Korona günlerinden ruhen bir enkaz olarak çıkarsam kimse şaşırmasın...
Yani fotoğraftaki şu halim sizi şaşırtmasın.
BÜTÜN ARKADAŞLARIM BİRER FORREST GUMP OLDU
Arkadaş grubum çıldırdı.
Hepsi birer Forrest Gump oldu ve üç beş metrelik evlerinde, bahçelerinde durmadan yürüyorlar.
Aralarında “Amok koşusu” yapan bile var.
Mustafa Taviloğlu çıldırdı, terasta her gün 10 bin adım atıyor.
Osman Müftüoğlu 19 bin adımda...
Posta gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Rıfat Ababay da 11 bin adım...
Cavit Çağlar ve Uludağ Gazozları’nın sahiplerinden Levent Kızıl ise her gün rekor denemesinde...
18 ile 28 bin adım arasındalar...
Buradan nasıl bir psikoloji ile çıkacağımızı çok merak ediyorum.
‘DÖNEK’ Mİ DAHA ÇOK REYTİNG YAPAR YOKSA ‘DÖNMEYEK’ Mİ
ÇETİN Altan ve İlhan Selçuk...
İkisi de yazarlıklarına laik ve solcu olarak başlamış.
İkisi de dönemlerinin en etkili yazarlarından.
İkisi de hapislerde yatmış, düşüncelerinden dolayı hep tehlikede yaşamış.
Sonra biri, Çetin Altan, dünya görüşünü liberalleştirmiş, sağa açmış, Özal’a, başlarda Erdoğan’a destek vermiş, bundan dolayı kendi mahallesinde de epey dayak yemiş...
Öteki, İlhan Selçuk, görüşleri hep aynı çizgide kalmış, Özal’a, Erdoğan’a hep karşı olmuş, laiklik yorumunu hiç değiştirmemiş...
Ama yıllar boyunca hep arkadaş olarak kalmışlar... Mehmet Altan’ın dediğine göre yıllarca her sabah yazılarını yazmadan önce telefonda uzun sohbetler etmişler...
*
Dün Google’a girip küçük bir araştırma yaptım.
Parantez içinde Çetin Altan yazdığımda 59 saniyede 13 milyon başlık geldi.
İlhan Selçuk yazdığımda ise 6 milyon...
*
Demek ki, hayatının son yıllarında birçok kişi tarafından “dönek” olarak etiketlenen Çetin Altan, tarihin Google kayıtlarında daha derin iz bırakmış.
TAVŞAN JOJO’NUN TENEKE TRAMPETİ
ÖNCEKİ gece, Taika Waititi’nin “Jojo Rabbit” (Tavşan Jojo) filmini seyrettim...
Çok ama çok sevdim.
Hayatımda beni fazla etkileyen filmlerden biri olan “Teneke Trampet” ile Wes Andersen’in en sevdiğim filmlerinden biri olan “Moonrise Kingdom” arasında, daha doğrusu o üçlüyü tamamlayan bir film.
Roman Griffin’in oynadığı fanatik Nazi çocuk Davis olağanüstü bir karakter.
Scarlett Johansson’un oynadığı Rosie Betzier karakteri ve kostümleri çok çarpıcı.
Sam Rockwell’in canlandırdığı iyi ve alkolik olduğu için gözden düşmüş Nazi yüzbaşı Kienzendorf karakteri çok düşündürücü.
Tavşan Jojo’nun kendisi gibi fanatik Nazi çocuk arkadaşı Yorki çok sempatik.
Thomasin McKenzie’nin canlandırdığı bir tür Anna Frank karakteri olan Elsa Korr çok dramatik.
Ama asıl önemlisi şunu bir kere daha anladım.
Çocukların kafasına fanatik düşünceleri sokmak, onlara kültür diye kin ve nefreti aşılamak...
Bütün insanlığa yapılan en büyük ihanetmiş...
SAHNELER
ALMANCA BEATLES VE DAVİD BOWİE
“TAVŞAN Jojo” filminde sevdiğim sahneler:
Jojo’nun hayalindeki Hitler’in poposuna bir tekme atıp pencereden fırlatması.
Scarlett Johansson’un Bavyera tipi şapkalı halleri.
Filmin Beatles’ın söylediği Almanca “I Wanna Hold Your Hand” şarkısı ile başlayıp, David Bowie’nin Almanca söylediği “Heroes” ile bitmesi...
Ve bitiş jeneriğindeki Rainer Maria Rilke’nin şu dizeleri:
“Güzellik ve dehşet,
Başına her şeyin gelmesine izin ver
Sadece gitmeye devam et,
Hiçbir duygu nihai değildir”...
DÜZELTME
HAY ALLAH ‘ARAP’IN GÜNAHINI ALMIŞIM
Dün tiyatrocuların batıl inançlarını yazarken büyük bir yanlışlık yapmışım.
Selçuk Yöntem arayıp düzeltti.
Shakespeare’in uğursuzluk getirdiğine inanılan eseri “Othello” değil “Macbeth”miş...
Doğru... Selçuk bana “Macbeth” demişti... Görüyor musunuz şu “beyaz” dimağımı...
Hemen olağan şüpheli olarak, Türkçeye “Arap’ın İntikamı” diye de çevrilen siyah “Othello”ya gitmiş...
Meğer o “Arap”ın günahını almışım...
Hem sizden hem “Othello”dan özür dilerim...
SAVAŞTAKİ MÜSLÜMAN’A STREAMİNG MÜZİK SERVİSİ
BÜTÜN dünya koronavirüsle uğraşırken...
Şirketler birbiri ardından iflas ilanları verirken... Milyonlarca insan işini kaybederken, yatırımlar askıya alınırken...
Apple şirketi geçen hafta çok ilginç bir adım attı. Streaming müzik şirketi olan Apple Music 52 ülkede daha hizmet vermeye başladı.
Böylece yeryüzündeki 167 ülkede şu an streaming müzik dinleme imkânı doğdu...
Yani dünyanın bir ucundan ötekine...
Apple Music’in geçen hafta girdiği iki ülke var ki çok ilginç.
Biri Yemen, öteki Afganistan... Yani resmen iç ve dış savaşı aynı anda yaşayan iki Müslüman ülke...
Müziğin gücünü görüyor musunuz...
Bir de küresel müziğin...
Paylaş