Paylaş
Türk halkının yüzde 53’ü “şu veya bu ölçüde mutlu” olduğunu söylüyor...
Demek ki öteki yarımız da mutsuz...
*
Kafamdaki ilk soru şu:
Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk halkının hangi bölümünde yer alıyor?
Mutlu yarısında mı mutsuz yarısında mı... Yani mutlu mu, yoksa mutsuz mu...
*
Bundan 8 yıl önce, her 100’ümüzden 89’u “Ben mutluyum” diyormuş...
Dünyada pırıl pırıl yükselen bir imajımız vardı.
Cebimizdeki pasaport bize kanat oluyor, moralimizi uçuruyordu.
O yıl Türkiye’nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı...
Dolayısıyla bu mutlulukta en büyük pay ve başarı da onundu...
*
Erdoğan şimdi Cumhurbaşkanı...
Aradan geçen 8 yıl içinde hepimizin hayatını kolaylaştıran otoyollar, köprüler, havalimanları inşa edildi.
Peki ne oldu da mutlu 89’umuzdan 36’sı daha “mutsuzlar kervanına” katıldı?
*
Hiç kuşkusuz çok dramatik şeyler oldu... 15 Temmuz gibi bir darbe felaketi yaşadık...
Dibimizde Suriye iç savaşı patladı... 4 milyondan fazla Suriyeli ülkemize sığındı...
Ekonomide bir kısmı dünyadan bir kısmı kendimizden kaynaklanan büyük sorunlarla karşılaştık...
Devasa bir adalet meselemiz var...
Kutuplaşma hepimizi perişan ediyor.
*
Rahmetli Çetin Altan’ın ölmeden önce söylediği bir söz her gün kulaklarımda çınlıyor.
“Hayal ettiğim ülke bu değildi” demişti...
İmkânım olsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu ikinci soruyu da sormak isterdim.
“Sizin hayal ettiğiniz ülke bu muydu...”
*
Bu soruları soramasam da kendi kendime şu sorunun cevabını aramaya devam edeceğim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk halkını yeniden 2011’in o mutluluk çizgisine çıkarabilir mi?
Yoksa Rubicon’u geçti mi...
*
Samimi cevabım şu:
Hep birlikte Türkiye’yi tekrar o mutluluğa götürebileceğimize hâlâ inanıyorum...
Ve bunun için fazla bir şeye de ihtiyacımız yok...
Sevgi, hoşgörü, adalet, özgürlük, saygı, güven...
*
Sadece bunlar bile bize yeter...
Yani diyeceğim ki “Yapabilirsiniz Sayın Cumhurbaşkanı”...
DİSNEY PLUS’A 24 SAATTE KAÇ KİŞİ ABONE OLDU
Ağızdan kulağa haberleri geliyordu, ama Disney’in uluslararası işlerden sorumlu başkan yardımcısı Kevin Mayer dün resmen açıkladı.
Netflix ve Amazon Prime’a rakip olarak gelen Disney Plus’a faaliyete geçtiği 12 Kasım günü 24 saat içinde 10 milyon abone gelmiş...
Bu, bütün beklentilerin üzerinde bir rakam.
Çünkü şirket 2019 yılı sonuna kadar 8 milyon abone bekliyordu...
Bu da streaming dediğimiz yeni eğlence sisteminin artık tamamen televizyonun yerini almaya hazırlandığının bir işareti...
GAUGUİN DE EPSTEİN’IN DURUMUNA DÜŞECEK Mİ
Sanat dünyasında dün itibariyle yepyeni bir tartışma patladı.
Ünlü ressam Gauguin de
intihar eden işinsanı Epstein’ın durumuna düşebilir mi?
Fransız ressamın doğumunun üzerinden 116 yıl geçti ama şimdi onun çocuk yaştaki kızlara düşkünlüğü gündeme geldi. Acaba tabloları ünlü müzelerin duvarlarından iner mi...
Buyurun size hiç beklenmedik bir sanat tartışması...
BU EFSANE TABLO CEKET SİZCE NE KADAR EDER
Moda dünyasında bu hafta en dikkatimi çeken haber, Yves Saint Laurent’in 1988 ilkbahar-yaz koleksiyonunda sunulan bu ceketin müzayedeye çıkarılması oldu.
27 Kasım günü Paris’te yapılacak olan müzayedede satılacak ceket Van Gogh’un “Ayçiçekleri” tablosundan esinlenmişti.
O koleksiyonda ceketi Naomi Campbell giymişti ve ben de hayran olmuştum.
Üzerindeki işlemeler ünlü Maison Lesage’da 600 saat emekle yapılmıştı.
Bu ceketten 4 adet yapılmış ve satılmıştı.
Merak ediyorum bu efsane ceket hangi fiyattan alıcı bulacak.
Keşke bir müzeye gitse diyorum.
O RESTORANIN KURULDUĞU YIL NELER DİNLİYORDUK
SUNSET Restoran kurulalı tam 25 yıl olmuş...
1994 yılıydı...
Tarkan “Hepsi Senin mi” şarkısıyla patlamıştı...
O yıl Yıldız Tilbe “Delikanlım”ı söylemişti...
Mustafa Sandal “Suç Bende”yi söylemişti.
Türkiye geceleri, Serdar Ortaç’ın “Karabiberim” şarkısıyla göbek atıyordu...
Grup Vitamin “Turkish Kovboylar”la kırıp geçiyordu bizi...
*
Büyük ve aklımızdan hiç çıkmayacak filmler arka arkaya patlamıştı.
“Pulp Fiction”, “Forrest Gump”, “Leon”, “Crow”...
“Aslan Kral”, “Üç Renk: Beyaz, Kırmızı, Mavi”, “Tanrılar Çıldırmış Olmalı”...
*
Clinton ve Yeltsin nükleer bir felaketi önlemek üzere anlaşmıştı...
Türkiye’de ilk cep telefonu şirketleri açılmıştı.
Beş DEP milletvekili tutuklanmıştı.
İşinsanları Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç, Cumhurbaşkanı Demirel’den olağanüstü hal ilan edip ekonomiye el koymasını istemişti.
Türkiye ekonomisi 14 yıl aradan sonra yine IMF denetimine girdi.
İlk özel televizyon yayına girmişti.
Nobel Barış Ödülü İzak Rabin ve Yaser Arafat’a verildi.
*
İşte böyle bir yılda kuruldu Sunset Restoran...
Türkiye’nin ve dünyanın çok önemli şahsiyetleri geçti oradan...
Çok şirketin, insanın gizli tarihi yazıldı o masalarda...
Uluslararası ünlü dergilerin en iyi şarap listesine Türkiye’den ilk o restoran girdi.
*
Çeyrek asırlık bir mahrem Türkiye tarihi gibiydi...
TESTOSTERONDAN KAZANDIĞIM ŞARAP ORANIN KAVINDAN GELDİ
SUNSET’in sahibi Barış Tansever geçen hafta restoranının kuruluşunu çok güzel bir kitapla kutladı.
“Sunset Grill & Bar Cook Book” adlı albümde restoranın şefleri Fabrice Canelle, Hiroki Takemura, Erol Aslan ve Etienne Irazoqui’nin yemek ve tatlı tarifleri var.
Artık restoranda ailemizin birer üyesi haline gelen, Kimya Çulha, İsmail Gökmen, Gazi Akyol kitabı sanki bir aile albümü haline getirmişti.
Somelyeliği, bir “education sentimentale”, yani duygusal eğitim haline getiren Süleyman Şen Türk şarapçılığının müthiş cengaveri olarak oradaydı.
Çaldıkları şarkıları bize durmadan Shazam’lattırıp, kişisel listelerimize aldırtan DJ’ler Yener ve Evren Katırcıoğlu 25 yıla güzel bir müzikal resmigeçit yaptırdı.
Barış Tansever albümü benim için imzalarken şunu yazdı:
“Elbet bir gün benim de testosteronum 600 olacak...”
Haksız da sayılmaz...
Testosteronum üzerine girdiğim ve kazandığım harika bir şarap onun kavından geldi...
Paylaş