Paylaş
Harvard Üniversitesi’nde bütün din toplumlarının başına tarihinde ilk defa bir ateist getirildi.
Olayın ne olduğunu anlatmadan önce size Harvard Üniversitesi hakkında kısa bir bilgi vereyim.
*
Hikâye 1630 yılında başlıyor.
İngiltere’den Amerika’ya gelen bir grup göçmen ilk iş olarak bir kilise kurmaya karar veriyor ve kuruyor...
Ancak bu kiliseye okumuş papaz, yönetici lazım...
İşte bunun için bir okul kuruluyor.
Zaten okul, adını da o günkü papaz John Harvard’dan alıyor.
Yetmiş yıl boyunca okulu hep din insanları yönetiyor.
Sonra din insanları dışında yönetici ve öğretim kadrosu da alınıyor.
*
Yani Harvard bir Hıristiyan kuruluşu olarak başlıyor, ancak bugün artık dünyanın her yerinden, her inançtan insanın eğitim aldığı bir kurum haline dönüştü.
Bununla birlikte “inanç” hâlâ bu kurumun önemli özelliklerinden biri.
Mesela üniversite bünyesinde inançla ilgili çok sayıda topluluk var.
Bunlardan biri de “Chaplain” adı verilen derneğimsi topluluklar.
*
“Chaplain” İngilizcede “Dini ihtiyaçlar için görevli Hıristiyan memur” anlamına geliyor.
Ancak bugün üniversitede artık bütün inançların bir “Chaplain toplululuğu” var.
Yani Hıristiyanlar dışında, Müslümanların, Yahudilerin, Budistlerin, Hinduların ve öteki inançların her birinin bir Chaplain topluluğu bulunuyor.
Bunların sayısı 30...
İşte bu Chaplain’lerin başındaki insanlar geçtiğimiz günlerde bir araya geldi ve önümüzdeki dönem “Chaplain’ler Başkanı” olarak görev yapacak kişiyi seçti.
*
Seçilen yeni başkanın adı Greg Epstein...
Yahudi bir ailenin çocuğu...
Ancak ateist...
Üstelik “Good Without God” isimli bir kitap yazmış.
Yani “Tanrıya ihtiyaç duymayan iyilik” diye çevirebilirsiniz.
Anlayacağınız üniversite tarihinde, dini toplulukların başına ilk defa böyle bir ateist geliyor.
Onun tartışma gruplarındaki bir öğrencisi oradaki havayı şöyle anlatıyor:
“Biz bir konuyu tartışırken Tanrı’nın ne dediğine değil, karşımızdakinin ne dediğine bakarız.”
*
Peki Harvard gibi Hıristiyan değerler üzerine kurulmuş bir üniversite nasıl buraya geldi?
İşte bunun cevabı, sadece Harvard’ı değil, dünyanın bütün ülkelerini çok yakından ilgilendiren bir gelişmeyi ilk defa çok çarpıcı şekilde su yüzüne çıkarıyor.
O gelişme de şu:
Amerika Birleşik Devletleri gibi, gelişmiş ülkeler arasındaki en dindar toplumda bile hızla dinlerden kaçış süreci başladı...
Ve nedeni de çok ilginç...
Müsaadenizle onu da anlatayım.
MİLENYUM NESİLLERİNİ DİNDEN SOĞUTAN NEDİR? YOKSA DİN Mİ?
HARVARD Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan bir araştırma şunu ortaya koymuş.
Harvard’da “Hiçbir dine bağlı olmadığını veya ateist olduğunu” söyleyen öğrenci oranı, Amerikan toplumunun genelinin iki katıymış.
Ama dikkat...
Bu rakam şu gerçeği saklamasın.
Amerikan toplumunun genelinde de hızla “dinlerden kaçış” süreci yaşanıyormuş.
PEW araştırmalarına göre, ABD’de “Hiçbir dine bağlı değilim” veya “Ateistim” diyen nüfus oranı yüzde 20’ye yükselmiş.
1980 sonrası doğan “Milenyum” kuşağında ise bu oran yüzde 40’a kadar gelmiş...
Neden böyle oluyor?
New York Times gazetesi, bu gelişmedeki önemli etkenlerden birini, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin giderek Hıristiyan sağın etkisine girmesine bağlıyor.
Yani din siyasallaştığı için özellikle gençler dinden uzaklaşıyor diyor.
Veya siyaset dini çok fazla istismar ettiği için...
‘KUŞ BEYİNLİ’ BİR KADIN, ERKEK TACİZİNDEN NASIL KURTULUR
- “KUŞ beyinli” bir kadının nasıl kurtulacağını bilemem...
Ama kuş beyinli bir kuşun nasıl kurtulduğu ortaya çıktı.
Bulan da bir kadının avucunun içine sığacak kadar küçük bir sinek kuşu...
*
Haberi önceki gün “Current Biology” adlı dergi duyurdu.
Sinekkuşlarının erkekleri biraz aşağılık bir karaktere sahipmiş.
Dişiyle çiftleştikten sonra ortadan kaybolurlarmış.
Yani dişi kuş hem yuvayı yapar, hem yumurtlar hem de yavrularını doyurmak için ağaçlarda nektar aramaya çıkarmış.
İşte o sırada öteki erkek sinekkuşları bu dişilere musallat olurmuş...
Sık sık cinsel tacize uğrarlarmış.
Ama bunun bir çaresini bulmuşlar.
*
Dişi sinekkuşlarının kanat kısımları yeşilmiş.
Bunlar bir şekilde kanatlarını erkek kuşların parlak mavi renklerine çevirirlermiş.
Yani erkek elbisesi giyip öyle sokağa çıkarlarmış.
Onlar “kuş beyinleriyle” erkek kıyafetinde dolaşınca erkekler de “kaz beyinleriyle” onları erkek sanıp yanlarına hiç yanaşmazmış...
Böylece bu bilimsel olayı, insan beyinsizliğimle, hayvan klişeleri üzerinden berbat ettim.
Ama bilin ki olay bilimseldir ve aynen böyledir...
Buyrun şimdi isteyen istediği beyinle, istediği yorumu, istediği geyiği yapabilir.
UPPER CİHANGİR’İN ‘KUŞ BEYNİ’ KARARINI BEN DE DESTEKLİYORUM
UPPER Cihangir magazincisi Tuğrul Eryılmaz’ın dünkü köşesinde okudum.
Cihangir’de ortaya atılan son öneri şuymuş:
“Küfürlerden hayvan isimlerini çıkaralım.”
Önerinin sahibi benim de TRT yıllarımdan tanıdığım Reha Atasagun’muş...
Başlangıç için de şunu önermiş:
“Küfür ve benzetmelerimizde ‘köpekleşme’ ve ‘kuş beyni’ gibi ifadeleri kullanmayalım...
Aynen katılıyorum ve bugünden itibaren uygulamaya başlıyorum.
Yukardaki sinekkuşu yazımı da bu kavramlarla dalga geçmek için yazdım zaten...
WATERGATE’İN GAZETESİ 250 MİLYONA GİTTİ, AYRILAN GAZETECİLERİN KURDUĞU HABER SİTESİ İSE 1 MİLYAR DOLARA SATILDI
DÜN medya dünyasına bir bomba düştü...
Almanya’nın medya devi Axel Springer, Washington’un en büyük siyasi haber internet sitesini satın alacağını açıkladı.
Fiyatı da 1 milyar dolar...
Bu rakam 21’inci yüzyıl medya gerçeğini çok açık biçimde anlatıyor.
*
Politico’yu 2007 yılında Washington Post gazetesinden ayrılan üç muhabir kurdu.
Site kısa zamanda Washington’un en çok izlenen ve en etkili haber portalı haline geldi.
Ondan 6 yıl sonra Amazon’un sahibi Jeff Bezos Washington Post gazetesini satın aldı.
Kâğıt gazeteye ve internet sitesine 250 milyon dolar ödedi...
*
Washington Post, dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü genel yayın yönetmeni olan Ben Bradlee’nin gazetesi...
Yani Watergate skandalını ortaya çıkaran gazete o.
Şu duruma bakın ki, o gazeteden ayrılan muhabirlerin kurduğu haber portalı 1 milyar dolara gidiyor.
WASHINGTON’A MASKELİ BİR YURTTAŞ KANE Mİ GELİYOR YOKSA
POLITICO şu sıralar, Washington’daki Amerikan siyasi elitinin en yakından izlediği, onlar üzerinde en etkili haber ve yorum platformu...
Şimdi orada siyasetin kalbine bir Alman medya devi giriyor...
Axel Springer giderek dünyanın en yaygın ve güçlü medya grubu oluyor.
*
Grup, Bild gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Kai Diekmann’ın görevini bırakıp, 1 yıl Silicon Vadisi’nde kalmasından sonra dijital alanda büyük yatırımlar yapmaya başladı.
Önce Amerika’nın en önemli ekonomi haber sitesi olan “Business Insider”ı aldı...
Sonra Politico’nun Avrupa yayınlarının ortağı oldu.
Şimdi de Politico’nun bütün platformlarını alıyor.
Grubun en kuvvetli yayını olan Bild’in tirajı 4 milyonlardan 1 milyonlu rakamlara indi, ama grup dijital alanda muazzam bir gelişme gösterdi.
*
Biz burada küçük bir YouTube kanalına yabancı fonlamayı mesele yapıyoruz. Peki Washington’da ne oluyor?
Oraya bir Alman “Yurttaş Kane”i mi giriyor?
*
Tam öyle değil...
Her ne kadar Axel Springer bir Alman grubu ise de, adında hâlâ kurucusunun ismi varsa da...
Bugün grubun en büyük hissedarı KKR... KKR (Kohlberg Kravis Roberts) dünyanın en büyük yatırım şirketlerinden birisi..
Ve Amerikan kökenli küresel bir grup... Yani Alman şirket Washington’da siyasetin kalbine tek başına girmiyor.
Yanında çok güçlü bir Amerikalı var.
Ve bir de şu... Amerika’da öylesine güçlü medya grupları var ki...
Bir zamanlar şapkalı Orson Welles’in yüzünde cismanileşen Yurttaş Kane’in hortlaması ihtimali yok. O nedenle fonlama korkusu yok...
MURAT BARDAKÇI’DAN BİR MÜZİK VE İSLAM KİTABI TAVSİYESİ GELDİ
TALİBAN buyurdu ya...
“İslam’da müzik haramdır” diye...
Dün size bu konuda güzel bir çalışma tavsiye etmiştim.
Murat Bardakçı aradı.
“Bu konuda en iyi kitaplardan biri de Süleyman Uludağ’ın ‘İslam Açısından Musiki ve Sema’ adlı eseridir” dedi.
En kısa zamanda okuyacağım...
Paylaş