Paylaş
Gizli bir göz adeta Küçükkaya’yı adım adım izlemiş.
*
Küçükkaya’nın yaptığı gizli kapaklı bir şey yok...
Zaten program sırasında iki adayla da görüştüğünü açıklamış.
İki aday da görüştüklerini açıklamışlar...
Yani orada mesele yok...
*
Ama bugün itibariyle ortada Türkiye açısından çok ama çok vahim bir durum var.
Neresi olduğunu öğrendim ama adını şimdilik vermeyeceğim...
İstanbul’da, turizmin en merkezi yerlerinden birinin en önemli otellerinden birisi, müşterilerinin mahremiyetini ona emanet ettiği güvenlik kamerası görüntülerini, bazı medya kuruluşlarına resmen servis etmiş...
*
Bu ne demektir biliyor musunuz....
O otele giden hiçbir müşterinin mahremiyeti artık güvende değildir.
İsteyenin siyasi menfaati, isteyenin başka emelleri için kullanması amacıyla herkese servis edilebilir demektir.
*
Arkadaşlar, bu sistemin adı “güvenlik kamerası”...
Yani o otelde kriminal bir olay olursa onun ortaya çıkarılması için kullanılacak bir sistem...
O sistem, otelle orada kalan müşteri arasındaki bir “mahremiyet protokolüdür”...
Ama sadece o değil...
Aynı zamanda Kişisel Verilerin Korunması Kanunu çerçevesinde de güvenlik altına alınmıştır.
O görüntüleri ancak ülkenin emniyet mensupları ve savcıları alabilir.
O da birilerine servis etmek için değil, kriminal bir olayı çözmek için.
*
Benim meselem bunu yayınlayan gazeteler, televizyonlar değil.
Bunu sızdıranlar...
Ve bu ülkede yaşayan vatandaşlar, bu ülkeye gelen yabancılar, otellerini düzgün şekilde işleten turizmciler adına sormak istiyorum.
BİR: Otel bu kamera görüntülerini medya mensuplarına kendi mi vermiştir?
İKİ: Kendi vermediyse hangi emniyet veya savcılık istemiştir de vermiştir?
ÜÇ: Savcılık veya emniyet bunu resmi yollardan mı istemiştir?
DÖRT: Yani Türk otelciliğine, Türk adalet sistemine, vatandaşın mahremiyet hakkına, Türk turizmine, Türk demokrasisine ve hepimizin mahremiyet hakkına bu büyük ihaneti kim yapmıştır?
*
Bu sadece o otelin de değil... İçişleri Bakanlığı’nın, Turizm Bakanlığı’nın, bütün otel sahiplerinin meselesidir.
Bütün Türkiye’nin meselesidir...
*
Buradan ilan ediyorum...
Otel bu konuda bir açıklama yapıncaya kadar, bir daha o otelde ne yemek davetini, ne bir görüşmeyi asla kabul etmeyeceğim...
*
Tavsiyem siz de öyle yapın...
TÜRK LİRASI DÜŞÜNCE ÖSO DA DOLARA MI GEÇİYOR
Dün Al Monitor’un internet sitesinde ilginç bir haber okudum.
Bizim ÖSO diye bildiğimiz ve desteklediğimiz Özgür Suriye Ordusu’nun bazı mensupları Esad ordusunun saflarında savaşmaya başlamış.
Hatta bunların bir bölümü, İdlib’de muhalif güçlerle savaşıyorlarmış.
*
Acaba kara propaganda mı diye baktım.
Ama İdlib’de Esad rejimine karşı savaşan komutanlardan biri olan Naci Abu Hudayfah olayı doğrulamış.
“Birkaç yıldan beri bazı arkadaşlarımız rejimle anlaştı, şimdi bize karşı savaşıyorlar” demiş.
*
Haberi okurken aklıma geçen yıl yazdığım bir yazı geldi.
Geçen temmuz ayında Türkiye’de dolar kurları birden yükselince bazı ÖSO mensupları ayaklanmış ve aldıkları Türk Lirası maaşların dolara çevrilmesini istemişti.
Hatta artık harcamalarını Suriye parası ile yaptıklarını anlatmışlardı.
*
Belli ki şimdi sadece para birimini değil, ruhlarını da oraya geçirmişler.
B-747 UÇAĞINDA ‘ALTIN ORAN’
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir başbakan veya cumhurbaşkanı uçağından ilk defa böyle bir fotoğraf geldi.
Fotoğraf Tacikistan dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağında çekilmiş.
Çok hoşuma gitti.
O uçaktan genellikle bıyık ve sakal ağırlıklı fotoğraflar gelirdi. İlk defa bu dengesizlik bozuldu. Kareye giren gazetecilere baktım.
6 kadın, 6 erkek...
Bana göre siyaset için de, medya için de, herhangi bir iş sektörü veya sosyal faaliyet için de “altın oran”...
BENİM GİZLİ KAPAKLI İŞİM OLMAZ DİYENLERE
Bir zamanlar kanunsuz telefon dinleme olayları ortaya çıktığında, hem de Adalet Bakanlığı yapmış bir siyasetçi, “Benim gizli kapaklı konuşmam olmaz” deyip bu işi ciddiye almamıştı.
Kanunsuz telefon dinleme olayı ülkenin başbakanının ailesine kadar tırmanınca vahametini anladık.
*
Biliyorum şimdi de bazıları diyecek ki “Kardeşim benim otellerde gizli kapaklı işim olmaz, olanlar düşünsün”...
Olmayabilir...
Ama bilin ki bir arkadaşınızla çay içmeye gittiğinizde, bir iş görüşmesi için bir odaya girdiğinizde, kapıda, asansörde veya bir oda kapısında alınmış görüntü bile çok kötü amaçla kullanılabilir.
Restoranda güzel bir yemek yemişsiniz, eşinizle kaldığınız odaya çıkıyorsunuz.Asansörde ona sarılmışsınız... Bu görüntünüzün servis edilmesi hoşunuza gider miydi...
*
Yani bunu da bir düşünün...
YANİ O COOL BOB DYLAN BİLE BU AYAĞA YATIYORSA
NETFLIX’e Bob Dylan’ın 1975 yılında başlayan turnesi ile ilgili bir belgeseli koydular.
Martin Scorsese yapmış.
Çok ilginç bölümler var.
Bunlardan biri özellikle çok hoşuma gitti.
*
Turnenin bir bölümünde Bob Dylan, Sharon Stone’la karşılaşıyor.
Sharon Stone harika güzel...
Tabii o soğuk Dylan anında yazılıyor ve “Hadi bizimle turneye katılsana” diyor.
*
Ertesi sabah karşılaştığında “Bak dün gece senin için bir şarkı yazdım bu gece söyleyeceğim” diyor. Şarkı “Just Like a Woman”...
*
Sharon Stone “O kadar etkilendim ki ağladım” diyor.
Ama o gece turnedeki sanatçılardan T-Bone Burnett geliyor ve Sharon Stone’a “Ya sen bu ayakları yutma, adam bu şarkıyı 10 yıl önce yazdı” diyor...
*
Gerçekten de şarkı 1966’da yazılmış...
Filmde bu bir espri miydi mi yoksa gerçek miydi anlamadım...
Ama gerçekse...
Demek ki Bob Dylan gibi karizmalar bile böyle klasik erkek numaralarına yatıyormuş...
Paylaş