Paylaş
Bence büyümeyi artırmak adına, bilerek enflasyonun savsaklandığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu adı konulmamış tercihi herkes gördüğü için de bu tür demeçler inandırıcı olamıyor.
Hükümet bu tercihi yaptı ama bence yüksek enflasyonun yaratacağı tahribatları pek sağlıklı tahmin edebilmiş değil. Yüksek enflasyonun hem ekonomik dengeler hem de sosyal dengeler üzerinde yaratacağı bozucu etkiyi, somut olarak, önümüzdeki yıldan itibaren göreceğimizi tahmin ediyorum.
Yüzde 12 civarında 2017’yi tamamlaması beklenen enflasyon oranının bu yıla etkisi çok az oldu. Memur ve işçilere yapılacak birkaç puanlık fazla artış, bu yılın dengelerine yansımadı, önümüzdeki yılın bütçelerine yansıyacak. Ancak bu çalışanlara verilecek birkaç puanlık artı zam, enflasyonun yaratacağı bozucu etkilerin yanında çok küçük bir değeri temsil edecek.
Yüksek enflasyonun en önemli etkilerinden biri artan faiz oranları ile görülecek. İşte o zaman faizlerin sürekli inmesini isteyen, hatta bu konuda Merkez Bankası ve bankaları zorlayan hükümetin hiç istemediği faiz oranlarına doğru gidilecek. Başlayan faiz yükselişinin önümüzdeki yıl hızlanması kaçınılmaz görülüyor.
Bununla birlikte bir yandan bütçedeki faiz harcamalarının boyutu artarken, öte yandan özel sektörün finansmana erişimi daha da zorlaşacak. Bu da, iktidar tam tersi bir korelasyon kursa bile, üretimin dolayısıyla büyümenin düşüşünü beraberinde getirecek.
Bu sakıncayı dengelemek için KGF gibi devlet destekleri ve sübvansiyonlu kredileri devreye sokmaktan çekinmeyen bir yönetim anlayışı var. İşin kötü tarafı bu eğilimin, oluşacak kısır döngüyü besleyip, artacak kamu harcamaları ve yükümlülükleri nedeniyle, yüksek faizle borçlanma ihtiyacının da artacak, bunun da faiz artışını daha da besleyecek olması.
Bu arada artacak faizler nedeniyle, piyasayı bozacak boyutlara ulaşacak bir kamu müdahalesi görülürse, faizlerin daha da katlanacağını söylememiz gerekiyor. Şimdiye kadarki baskılara piyasa büyük tepkiler vermedi ama 2018’den itibaren, kamu zorlamalarına tepkinin artık daha fazla olacağını tahmin ediyorum.
POPÜLİZM BU…
İktidar aslında en büyük hatayı, geçen yıla kadar yaşanan küresel likiditenin bol olduğu dönemlerde, enflasyonun kalıcı tek haneye indirilmesi adına fazla çaba göstermeyerek yaptı.
Dünyanın en yüksek enflasyonunu sahip birkaç ülkeden biri olarak kaldık. 2017’den itibaren küresel ve politik sıkıntılar başladığında da, enflasyon yeniden çift haneye sıçradı.
Bundan sonrasında, hem iç hem dış konjonktür hem de mevcut yönetim anlayışı nedeniyle enflasyonun yeniden tek haneye, özellikle kalıcı tek haneye indirmek çok daha zorlaştı.
Ancak yönetim anlayışında köklü değişiklikler ve buna bağlı radikal ekonomik ve siyasi reformlar hayata geçerse, yeniden kalıcı tek haneli enflasyondan söz edebiliriz.
Yurt dışı banka ve aracı kurumların 2018 raporlarında Türkiye için sayılan en önemli risklerin başında yüksek enflasyonun sayılması da bu yüzden.
Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürecek yüksek faiz artışları ve parasal sıkılaştırma yapacak kadar bağımsız ve kararlı olmadığını tüm dünya görüyor.
Bu nedenle yüksek enflasyon nedeniyle, faizler, borçlanma ve büyümenin etkileneceğini, bunun rating puanlarına yansıyabileceği tahminleri yapılıyor.
Enflasyonun politikacının en büyük popülizm aracı olduğunu, ülkenin geleceğini tehdit ettiğini, bakalım ne zaman anlayacağız...
Paylaş