Paylaş
Bence yatırımcıların kaygılarını gidermedikten sonra bu toplantıların sık sık yapılmasının fazla bir önemi yok. En önemli yararı yatırımcıların kaygılarını, güncel şikayetlerini birinci elden dinlemek olabilir. Buradaki önemli nokta da yabancı şirket temsilcilerinin bu toplantılarda samimi olup olmadığı. Yani asıl sıkıntıları tüm açıklığıyla Hükümete iletip iletmedikleri.
İzlenim o ki; genel olarak sıkıntıları Hükümete söylüyorlar ama özellikle siyasi nedenleri detaylarıyla açıklamaktan, doğal olarak kaçınıyorlar.
Yabancı yatırımcıların Başbakan Binali Yıldırım’a açık biçimde söyledikleri siyasi sorunlar, ülkeler arasındaki bozulan ilişkilerde Türkiye tarafının sekter bir dil kullanması ve olağanüstü hal uygulamasının (OHAL) uzaması. OHAL’in yarattığı belirsizlik ortamının iş yapmayı caydırıcı rol oynadığını belirtiyorlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “yabancıların OHAL’i gerekçe yapamayacağını” söylüyor. Yani Hükümet ile yabancı yatırımcılar arasındaki temel fark OHAL konusunda ama bu sorunun giderilmesi için siyasi irade yok.
Söyleyemedikleri konular arasında ise özellikle Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye karşı oluşan sert tutum başta geliyor. Özellikle Avrupa’da Türkiye’nin yönetimine ilişkin ciddi bir tepki var. Halkları da ülke şirketlerinin Türkiye’de, bu dönemde yatırım yapmasına sıcak bakmıyorlar. Ancak yabancı şirket yöneticilerinin bunu Hükümete anlatmaları zor. Bu algı nedeniyle Türkiye’de çalıştıracak nitelikli eleman bulamadıklarını Hükümet yetkililerine söylüyorlar mı bilmiyorum ama böyle bir sorunun giderek büyüdüğünü özel sohbetlerde dile getirdiklerine bizzat şahitim.
Özetle; yabancı sermayenin Türkiye’ye bakışındaki siyasi sıkıntı ekonomiyi etkileyecek kadar büyümüş durumda. OHAL kalkmadıktan sonra istenen doğrudan yatırım için yabancı sermayenin gelmesi çok zor. Ancak çok karlı, çok uzun vadeli garantiler aldıkları takdirde gelmeleri mümkün.
SICAK PARANIN İSTEDİĞİ ZATEN YAPILIYOR
Tüm bu dediklerimiz doğrudan yabancı sermaye yatırımı için geçerli. Sıcak para dediğimiz kısa vadeli yabancı sermayenin yani fon gelişinin kaygıları ise farklı. Bu kaygılar daha önce Hükümet ve Merkez
Bankası tarafından giderildi ve burada çok fazla sorun bulunmuyor.
Hükümetin “Faiz inmeli” mesajlarına bakmayın; sıcak paranın istediği yüksek faiz şu anda veriliyor. Bu nedenle de tahvil başta olmak üzere sıcak para gelişi devam ediyor. Merkez Bankası Başkanı son konuşmasında zaten tahvil stokunda yabancı payının daha da artacağını söylüyor. Bunun anlamı, Hazine’nin artan finansman ihtiyacının da etkisiyle, Hazine daha yüksek faiz vermeye devam edecek. Merkez Bankası da son dönemde olduğu gibi piyasayı fonladığı paranın faizini yüksek tutup, kurlarda aşırı hareketleri engelleyebilirse o zaman sıcak para için sorun yok. Getirdiği dövizi fazla değer kaybetmeden kısa dönemli faiz geliri elde ederek tahsil edip ülkesine rahatlıkla dönebiliyor.
Sıcak paranın ne kadar devam edeceği ise şüpheli. Bu konuda Merkez Bankası fazla iyimser gibi görünüyor. Ekimden itibaren FED başta olmak üzere likidiyeti kısıp faizi artırma hareketi başlarsa işte o zaman sorun başlayacak.
Paylaş