Paylaş
Bu kapsamda körüklenen siyasi söylemin yanı sıra ekonomiye ilişkin yorumlarda da abartı ve aşırı iyimserlik ön planda idi. Hükümet üyelerinin ekonomideki havayı, neredeyse herşeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyerek anlatmalarının, eğer Kabine değişikliğinde yer alma kaygısı değilse, büyük bir yanılgı olduğunu söylemek gerek. Son olarak Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’ye küresel yatırımcının dönmeye başladığını, fon akışının artmaya devam ettiğini belirterek, “Türkiye’nin yatırımcı algısı şimdi iyileşiyor” demiş.
Eğer Şimşek’in kastettiği sıcak para değilse, Türkiye’ye ilişkin yatırımcı algısının düzeldiğini söylemek pek mümkün değil. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantının ardından katılanların gerçek ve samimi yorumlarını dinleseniz, zaten bunu çok iyi görürsünüz. Yabancıların yönetimin tavrına ilişkin şaşkınlığı devam ediyor; ucu açık biçimde OHAL’in kaldırılacağı sözü inandırıcı gelmediği gibi, toplantıya yönetim ekibinin giriş çıkışında yaratılan ortamdan dinledikleri demokrasiye ve basın özgürlüğüne ilişkin yorumlara kadar, genel olarak “rasyoneliteden uzak bir anlayış” gördüklerini anlıyoruz. Bu ortamda yatırımcı güveni iyileşemez.
Eğer yatırımcı algısının iyileştiğini söylemekten kasıt son dönemde hızlanan, özellikle borsayı coşturan, sıcak para ise bunun ne kadar geçici olduğunu en iyi bilecek isimlerden biri Bakan Şimşek’tir. Herkes biliyor ki; kendi memleketine dönmeden önce küresel finans kesiminde dolaşan bu para son kez kâr maksimizasyonu yapıyor. Herkes biliyor ki; şimdi olmasa da, birkaç ay içinde ABD ve Avrupa’da faiz artışları başlayacak, bu akım başladığında Türkiye gibi ülkelerden hızlı bir çekiliş olacak. Fed’e bağlı olarak bu geri dönüşün zamanlaması değişebilir ama belli ki ancak birkaç oynayacak. Üstüne üstlük bu rehavet içinde, sanki sıcak parayı kalıcı sermaye gibi görüp önlem almamak, çıkışta çok daha sert olumsuzluklara neden olabilecek. Dolayısıyla kendimizi kandırmanın bir alemi yok. Hem küresel hem bize özgü siyasi ve ekonomik riskler büyüyor. Abartılı iyimserlik ancak rehaveti pekiştirir.
Her şeyden önce ekonomide makro dengelerin ciddi alarm işaretleri verdiğini, küresel sermaye ülkesine çekilirken, bozulan dengelerin olumsuz ayrışmanın en büyük nedeni olacağını görmek gerekir.
Çünkü yıllardır dayandığımız AB çıpası ve mali disiplin artık tehlikede. Bütçe açıkları ve borçlanma gereği hızla artıyor. Bu ortamda kredileri patlatıp reel sektörün sorunlarını 1 yıl ötelemek, sorunları çözmez aksine orta dönemde daha büyütür. Siz bunları yaparken faizlerin doğal olarak artmasına baskı ile karşı koymaya çalışırsanız; işte o zaman çok kısa dönem yarım puanlık indirim sağlasanız bile orta dönemde faizlerin patlamasına neden olursunuz. Bunu daha önce çok gördük ve onun için bunu yokmuş gibi davranmak yerine, uyarmak gerekir. Enflasyon birkaç aylığına tek haneye inse bile, herkes gibi yatırımcı da görüyor ki; orta dönemde yüksek seyretmeye devam edecek. İhracat artıyor derken, daha büyük cari açıklarla karşılaşacağımızın işaretlerini de zaten almaya başladık. Küresel likiditenin yönü değişirken, Batı başta olmak üzere herkese kafa tutan, normalleşemediği gibi demokrasiye dönüşünü uzatacağı anlaşılan bir ülkede, makro ekonomik dengelerin bozulması, sizce ne anlama gelir?
Paylaş