Paylaş
Dün TOBB ve TÜSİAD’dan 1 Mayıs’la ilgili açıklamalar geldi. İşveren örgütlerinin bile 1 Mayıs’a hakkını vermeye çalıştığı bir dönemde, işçi sendikalarının bunu başaramıyor olması düşündürücü. Halbuki sendikaların ideolojik ayrışmanın ötesinde, emekçilerin ortak çıkarlarını savunma, ileriye dönük sınıf tanımı dahil, nelerin değişip, değişen bu koşullara nasıl uyum sağlanacağını tartışmaya ihtiyaçları var. Hayati ve güncel bir sorun olan işçi kazaları ve ölümleri hakkında bile ortak tavır belirleyemediler. Şimdi hükümet kıdem tazminatı sistemini değiştiriyor ve bunu genel grev nedeni olarak açıklayan sendikalardan bile ses çıkmıyor. Tek tek sendika ve konfederasyon yanlışlarını saymak gereksiz ama; tek bir konfederasyon dışındakilerin hükümet güdümünde kaldığını, en büyüğünün “birebir ilişkilerle sorun çözme” yolunu seçip, iktidarı kızdırmaktan kaçınmayı şiar edindiğini söylemek yanlış olmaz.
Unutmayalım; daha yakın dönemde islami kaygıları öne çıkaran konfederasyon varken, FETÖ’cü sendikalar palazlanmış, iktidardan büyük destek görmüşlerdi. Demek istediğim o ki; sendikacılık modern bir devlet anlayışı çerçevesinde, emekçi kesimin özellikle maddi çıkarlarına dönük değişmek zorunda. Çağdaş demokrasilerde sendikacılığın özendirildiğini, bunun üretimi artıran, yani işverenin lehine gelişme haline geldiğini unutmayalım. Bu nedenle uluslararası sermaye ve hukuk içinde çalışan işveren de sendikacılığa sıcak bakıyor.
Bütün sendikaların çağdaş hukuk ilkelerini, tüm kesimlerin yasal çerçevede çıkarlarını adaletle sağlayacak bir düzeni savunmaları üyelerinin lehine. Bu ihtiyacı her kesimden önce emekçi kesimin dillendirmesi, beraber ve yüksek sesle talep etmesi gerekiyor. Ama bunun yapılamadığını, hukuk devletinin korunması için sendikalar tarafından gereken çabanın gösterilmediğini, geçen ayki büyük demokrasi sınavında ve sonrasında gördük.
ÇABA GEREKİYOR
1 Mayıs yazısı yazmayı planlarken, hafta sonunda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in müteahhitlere yaptığı konuşmaya denk geldim. “Hukukun iyi işlediği ülkelerde iş yapmanın daha kolay olduğunu ancak bu ülkelerde de kâr marjlarının diğer ülkeler kadar yüksek olmadığını” belirterek, bu nedenle Afrika ve yeni gelişen ülkelere odaklanmaları gerektiğini söylemiş. İşte tam da bunu söylemek istiyordum; hukuk devletinin iyi işlediği bir ülke, her şeyden önce emekçi kesimin yararınadır. Hukuk iyi işlerse diğer kesimler gibi emekçi kesimin hakkı da daha az yenecek, vahşi kapitalizm kuralları işleyemeyecek, hem denetim hem de işçi ücretlerinin yüksekliğinin etkisiyle, sermayenin kar marjı çok yüksek olamayacak.
Tersinden düşünün; eğer sermayenin kar marjı düşük kalırsa altyapı maliyeti daha az olur yani daha az vergi ödersiniz. Kar marjı düşük olunca satın aldığınız malı ve hizmeti daha ucuza alırsınız. Hukukun iyi işlediği ülkelerde tüketici yani vatandaş, özellikle de sabit ve dar gelirli emekçi kazanır.
Üstüne üstlük yabancı sermaye kurallı ekonomiye daha yoğun geleceği için üretim ve büyüme artar, emekçi de bu büyümeden daha fazla pay alır. Yani emekçinin özgürlüğü ve refahı artar.
Mehmet Şimşek başka amaçla söylemiş ama çok doğru ve her kesimin yararına çok doğru bir saptama yapmış.
Unutmayalım; vatandaş ve emekçinin özgürlük ve refahını, kendi çabaları belirleyecek.
Paylaş