Paylaş
Dijital platformların, hakim oldukları alanlarda kendi çıkarları lehine manipülasyon yapması (AB'nin Google'a verdiği ceza) yahut üçüncü tarafların yaptığı manipülasyonu engellememesi ve hatta teşvik etmesi (Facebook'da yalan haberlerin yayılması sorunu) tartışılıyor.
Teknolojik tekelleşmeye ve oligopolleşmeye dair bundan daha eski ve en az bunlar kadar önemli olan bir diğer tartışma konusu olan "ağ tarafsızlığı" ise bir kez daha gündeme geldi.
Ağ tarafsızlığı, hizmet sağlayıcısı altyapı şirketlerinin tüm internet sitelerine eşit davranması anlamına geliyor.
Yani örneğin bir şirket, fiber optik kablo altyapısını tekelinde bulundursa bile, "Ben şu siteye daha az trafik göndereceğim" veya "O sitenin trafiği arttığı zaman müşterilerden ekstra ücret talep ederim" gibi ayrımcı uygulamalar yapamıyor.
Peki 2003'te sözlüklere giren "ağ tarafsızlığı" meselesi neden tekrar gündeme geldi?
Çünkü geçen hafta ABD Federal İletişim Komisyonu Başkanı Ajit Pai, eski başkan Barack Obama döneminde ağ tarafsızlığını kanunen garanti altına almak için yapılan yasal düzenlemelerin geri alınabileceği sinyalini verdi.
Obama, vatandaşların internet erişimini, yasal ifadesiyle "ortak taşıyıcı" diye sınıflandıran bir düzenleme yapmıştı.
Böylece ABD'de tıpkı elektrik, su ve doğalgaz kullanımında olduğu gibi, altyapı şirketleri de hizmet verdiği taraflara eşit şekilde davranmak zorunda bırakılmıştı.
Trump Yönetimi ile birlikte bu düzenlemenin kaldırılması gündemde... Bu olursa, internet servis sağlayıcıları, keyfi bir şekilde istedikleri sitelere istedikleri gibi muamele edebilecek.
Yani örneğin, ABD'nin en büyük internet servis sağlayıcısı olan ComCast şirketi, kendisinin de hissedar olduğu Vox Media haber sitesine erişimi hızlandırırken, onun rakibi olan bir başka haber sitesini (örneğin New York Times) yavaşlatabilecek, hatta tamamen bloke edebilecek veya "sevmediği" bu sitelere erişim için müşterilerinden ekstra ödeme talep edebilecek.
İşte bu nedenle 12 Temmuz'da "Battle for the Net" (Ağ İçin Savaş) adıyla büyük bir sanal protesto düzenlendi.
Amazon, Netflix ve Spotify gibi dijital devlerden, küçük internet forumlarına dek yüzlerce site, ağ tarafsızlığının korunması için harekete geçti. Kimisi "Bu siteye erişmek için 100 dolar vermeniz gerekiyor" gibi sahte uyarılarla dikkat çekti, kimisi ağ tarafsızlığının önemini kullanıcılarına anlattı.
Ağ tarafsızlığı etrafındaki tartışmalar, sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazı sayılan birçok temel hakkı doğrudan etkiliyor: Bilgi edinme hakkı, ifade ve medya özgürlüğü, rekabetçi ekonomi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı...
Google ve Facebook gibi teknoloji şirketleri, hayatlarımızda en çok rol oynayan "menüleri" ve akışları neredeyse tek başlarına şekillendirirken, dijitale tüm erişimimiz geniş bant internet bağlantısı sağlayan telekom şirketlerinin altyapısından geçiyor.
Bu yüzden bu alanlarda rekabetçiliğin korunması ve oligopolleşen şirketlerin tarafsızlığının yasal düzlemde garanti altına alınması demokrasi için varoluşsal bir mesele.
Günümüzde teknolojinin bir numaralı merkezi olan ABD'de şirketlerin "tarafsızlık" isyanına neden olan yüksek hızlı internet pazarının yaklaşık yarısı tek bir şirketin (ComCast) elinde...
"Ağ tarafsızlığını" neredeyse hiç konuşmadığımız, bilginin serbest dolaşımına darbe vuran keyfi yasaklamaların norm haline gelmeye başladığı Türkiye'de ise aslında durum daha da çarpıcı: Tek bir şirket (Türk Telekom) tüm altyapının sahibi. Hizmet sağlayıcılıkta onun rakibi olan birkaç şirket bile bu altyapıyı kullanmak zorunda.
Bu anlamda Türkiye'de temel hakların ve sağlıklı bir ekonomik ortamın sağlanması için, altyapı kurma tekelini 2023'e kadar sürdürecek Türk Telekom'un "ağ tarafsızlığına" bağlı kalması gerekiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ise 2023'e kadar beklemeyip, "ağ tarafsızlığını" ilgili mevzuata ve hatta Anayasa'ya dahil etmesi, demokrasimiz için büyük bir kazanım olur.
Paylaş