Paylaş
1) Trump neden kazandı?
Çünkü ABD'de çok büyük bir kitle, Hillary Clinton ile kıyaslandığında Trump'ın "kötünün iyisi" sayılabileceğine ikna olmuştu... Medya bu ikna sürecinde önemli rol oynadı.
Köklü medya kuruluşları çuvalladı, Trump'ı şeytanlaştırıp Clinton'ı açıkça kayırmaları geri tepti. Yeni medya kuruluşları ise fiilen Trump'a çalıştı.
Trump sabahın köründe bile Twitter'ı siyasi amaçlarla aktif kullanan bir isim... Trump yanlıları ise web siteleri kurup Facebook'ta da organize olarak yalan haberlerle Clinton'ın ipini çektiler.
Hiç kuşku yok, internet var olmasa veya insanoğlu onu sadece gerçeklerin yayılabildiği bir mecra haline getirebilse, ABD seçimlerindeki o hassas denge bozulur ve Trump başkan seçilemezdi.
2) Algoritmalar, botlar ve troller
Oxford Dictionary bu yılın sözcüğü olarak "post-truth" ifadesini seçti. "Hakikat sonrası" anlamına gelen bu ifade, "objektif olguların kamuoyu oluşturmakta duygular ve kişisel inançlardan daha az etkili olduğu bir dönemi" temsil ediyor.
ABD'de Trump'ın zaferi gibi, İngiltere'nin AB'den ayrılması kararı çıkan Brexit referandumu da duyguların olgulara baskın çıkmasının örneği...
Bu açıdan Facebook'taki "emojilerin" farklı duyguları ifade etmesi boşuna değil.
Hürriyet'in Facebook canlı yayınları sırasında yaptığımız canlı anketlerde, insanların "nasıl hissettiğine" dair soruların, "ne düşündüklerine" dair sorulara kıyasla yaklaşık 4 kat daha fazla etkileşim aldığını görüyoruz.
İnternette olumsuz haberlerin olumlu haberlere kıyasla 17 kat daha fazla olduğunu da iki yıl önce bu köşede yazmıştım:
Bu durumda, nesnel gerçek karşısındaki öznel duyguların medya platformlarında nasıl "aktığı" önem kazanıyor... Bu akış, nasıl bir filtreden geçiyor?
Kamu yararı gütmeyen ve "medya şirketi değil teknoloji şirketi" olduğunda ısrar eden Facebook gibi platformlarla, algoritmalar gibi keyfi filtreler uygulamakla yetiniyor.
Twitter ise "botlarla" ve trollerle dolu. Yapılan bir araştırma, siyasi tweet'lerin yüzde 20'sinin gerçek insanlar değil, botlar tarafından atıldığını gösteriyor.
Ve ABD seçimi öncesi Trump yanlısı botlar, Clinton yanlısı botlardan 7 kat daha fazla tweet attı.
Trollere gelince, Trump'ın kendisi zaten -bir siyasi strateji olarak- sistematik biçimde trollük yaptı!
3) İlk kez kamuoyu baskısı
Rusya ve İran'daki otoriter yönetimlerin artık internet yasaklarından çok, botlar ve trollerin de katkısıyla kendi çıkarları doğrultusunda çok büyük miktarda içerik üretip yayarak onu nasıl boğduğunu geçen yıl yazmıştım.
Sosyal medya platformlarının gazeteciler gibi "hakikati" gözetmesinin, sadece kamuoyu baskısıyla gerçekleşebileceğini ise geçen ayki yazımda vurgulamıştım.
Bu kamuoyu baskısı, ancak, Trump yanlılarının ve Brexit savunucularının yalan haberlerle, botlar ve trollerle Facebook ve Twitter'ı suistimal etmesinin dünya çapında yarattığı şoklarla geldi.
Bugüne kadar burnundan kıl aldırmayan şirketler sonunda harekete geçti.
Facebook (ve Google!) sahte haber sitelerini reklam ağlarından çıkardı, Twitter ise bir kez daha botları silmekle meşgul (ama onları önceden nasıl engelleyeceğini de hala bilmiyor).
Medyanın hedefi haline geldiği, eski çalışanlarının ayaklanıp organize olduğu bir dönemde Facebook'un algoritmasının da dezenformasyona hizmet etmeyecek şekilde güncellenmesi muhtemel ve elzem.
4) Gazeteciliğe dönüş
Sorunun temelinde, yeni medya platformlarının, gazetecilik ilkeleri yerine "vahşi toplumsallığa" dayanması, yani örneğin en doğru içeriği değil, yalan bile olsa en çok paylaşılan içeriği yayması yatıyor. Salt ticari saiklerle hareket edildiğinde bu noktaya gelinmesi normal.
Daha önce de yazdığım gibi, çözüm, Facebook ve diğerlerinin, öncelikle birer medya şirketi olduğunu kabul etmesi ve ardından, kamu yararı gözeten gazetecilerin kullandığı ilkelere kendi içerik dağıtma süreçlerinde yer vermesinde...
Demokratik süreçlerde kamuoyunu aydınlatma görevinin henüz emekleme aşamasındaki algoritmalara ve kötü amaçlı bot yazılımlarına bırakılması durumunda, sonucun "gerçeğin egemenliği" açısından felaket olabileceğini gördük.
400 yıllık bir tecrübeden süzülmüş gazetecilik ilkeleri ise gerçeği tespit edip yaymak için elimizdeki en iyi "filtre."
Süregiden kriz, kaliteli gazeteciliğn finansmanı açısından fırsata dönüşebilir.
Trump'ın kazanmasından sonra ABD'de birçok saygın yayın organının okurlardan daha fazla bağış ve abonelik alması, halkın en azından bir bölümünün bu durumun farkında olduğunu gösteriyor.
Gazetecilik kazanırsa, yeni medyanın insanoğlunun empati yapma kapasitesini körelten yanlarını bertaraf edebilmemiz belki bu süreç sonunda mümkün olur.
Aksi halde olgulara karşı "duyguların emperyalizmi" kurulacak, toplumsal kutuplaşmalar arttıkça siyasette demogoglar yükselecek, en uç fikirleri seslendirerek en çok tartışma yaratan "en eğlenceli" adaylar kazandıkça girdiğimiz kısırdöngüde, bildiğimiz anlamda demokrasiye veda edeceğiz.
5) Anlatılan senin hikayendir
Türkiye bu resmin neresinde?
Siyasi manipülasyon amaçlı botlar meselesini birkaç yıldır yazıyorum. 2014'te Twitter Türkiye'deki bu bot şebekelerinin bir kısmını silmiş, haberimizin yayınlandığı gün Ankara Twitter'e erişimi ilk kez engellemişti.
Türkiye'de 115 bini aşkın sitenin engellenmiş olması kadar önemli bir diğer konu, Rusya ve İran gibi kötü niyetli içerik üretiminin tamamen merkezi ve organize bir hal almaya başlaması.
Örneğin dün, toplumun büyük bir bölümünün tepkisini çeken ve hükümet tarafından hazırlanan cinsel istismar kanun teklifi tartışılırken, sosyal medyada İslamofobik etiketler dolaşıma sokuldu.
Bu etiketleri çok paylaşan isimlere bakıldığında bunların geçmişte hükümet yanlısı paylaşımlar yaptığı görülüyor, yani aslında hiç de İslam karşıtı değiller. Öyleyse niyetleri ortada: Demokrasi açısından kabul edilemeyecek, dinle de ilgisi olmayan bir kanun teklifiyle ilgili haklı tepkileri boğmak için konuyu değiştirmek, hedef şaşırtarak tartışma zeminini İslamofobi gibi bir insanlık suçuna çekebilmek.
Türkiye'de basın özgürlüğü ve demokrasi açısından elbette bunlar daha sanal tehditler olarak görülüyor.
Sonuçta Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu gibi, gazetecilik yaptıklarına herkesin yıllardır şahit olduğu onca isim 31 Ekim'den beri demir parmaklıklar ardında...
'Hakikat sonrası Türkiyesi'nde onlar içeride oldukça, dışarıda gerçek bir demokrasi olmayacak.
Hangi trol ne derse desin, hangi yalan haberi yayarsa yaysın, hakikat bu ...
Paylaş