Paylaş
Yalnız bilgisine güvenilir bir iş arkadaşı değil, kendisi de güvenilir bir dosttu. Her zaman bilgisine, görgüsüne müracaat ederdim.
Onunla ilk karşılaşmamız nerdeyse elli yıla dayanıyor. İlk tanıştığınızda ne kadar iyi bir entelektüel olduğunu anlamazdınız. Çünkü bildiklerini gerekmedikçe anlatmazdı, ne tavırlarıyla ne dış görünüşüyle bir hazineyle karşılaştığınızı fark ederdiniz.
Hürriyet Gösteri’nin ilk yıllarında çalışmalarımıza katılır, yardım ederdi. Alçakgönüllü olduğu için yardım kelimesini kullanıyorum.
Yardım kavramı altında bir baktık ki Türkçe yanlışlarını düzeltiyor, sessiz sedasız düzeltmenlik yapıyor, dergiye önemli katkı sağlıyordu.
Dışarıdan bakınca işsiz, güçsüz, orada burada vakit geçirmek isteyen biri olduğunu zannederdiniz.
İlle de birimizin onu, birikimini anlatmamız gerekiyordu.
İyi bir maliyeciydi, bürosu vardı.
Dayanamadım, bir gün, “Hami sen bu işi seviyorsun, bizimle çalışır mısın?” dedim. Bürosundan söz etti. “Yahu kapatırsın, gelirsin” dedim.
Hatırımı kırmadı ve geldi.
Yanılmıyorsam Hürriyet Gösteri’ye geliş tarihi 1983’tü.
Dergi dışında da bilgisinden istifade ederdik.
Alışılmış deyişle ayaklı kütüphaneydi.
TUTKUSU TİYATROYDU
Hami yalnız bilgiye muhtaç olduğunuz zaman değil, hastalıkta, dertli zamanınızda da yanınızda, gönlünüzde biterdi.
Şair Max Jacob’un dediği gibi, unvanmış, mal mülkmüş, bunların birer budalalık olduğunun somut bir simgesiydi.
Tiyatroya kendini adamıştı. Türkiye’deki önemli tiyatro ödüllerinin jüri üyesiydi.
Bir sezonda ne kadar oyun seyrettiğini söylersem, abarttığım kanaatine kapılırsınız.
Eski kuşaktan biri gibiydi, ilk sayfadan son sayfasına kadar dergiyi okurdu.
Çok iyi bir okurdu, özel merakı derseniz, harita kitaplarıydı.
Zaman zaman Hami’ye “Koskoca bir büron vardı, para işindeydin, bizi servet sahibi yapacağına bizim gibi oldun” diye takılırdım.
Hiç kuşkum yok, parayı sevmeyen, ilgilenmeyen, aldığı aylığını bile bilmeyen tek maliyeci oydu.
Hürriyet Gösteri’yle başka görevlerim nedeniyle çok ilgilenemediğim zamanlarda derginin her şeyiyle Hami uğraşırdı. Cemal Nadir Sokağı’nda başlayan yol ve iş arkadaşlığımızdan sonra, onun yardımıyla idarehanemiz yazarların buluşma yeri oldu.
Ölümünü duyanların telefonlarından Hami’nin nasıl bir sevgi halesiyle çevrili olduğunu bir kez daha gördüm.
İYİ BİR DERGİCİYDİ
Kapısı kapalı bir evin içinde neler olduğunu tahmin etmek zordur.
Hami’nin evinin kapısına geldiğinizde, bir kütüphaneye geldiğiniz kanısına kapılırsınız, çünkü giriş katı bu izlenimi verir size.
Dergi yönetmenin, karşıtlıkları birleştirmenin zorluğunu dergi çıkaranlar bilir. Hami bu zorluğun üstesinden gelenlerin ilk sırasında yer alır.
Bazı dergi yöneticileri gelen yazılarla yetinirler, iyi dergiciler ise çoğunlukla yazı ısmarlarlar. Hami bu anlayışın temsilcilerindendi.
Artık ben ve Hürriyet Gösteri çalışanları, onu anarak, onun çizgisinde dergiyi yaşatacağız.
Siyasetle ilgili bilgilerine değinmedim, dünya ve Türkiye’nin siyasal tarihini bilirdi. Unutmadan bir parantez açayım, maliye tarihi konusunda da yüksek lisans yapmıştı. Dergideki edebiyat yazılarının dışındaki yazıların da editörüydü.
Aramızda yaşanan tartışma konusu kırtasiyeydi. Ben bu meraka paralar yatırırken, birdenbire karşıma dikilir, ilkokula başlayan çocukların kullandığı kalemleri gösterirdi.
Güvenilirliğini anlattım.
Peki güvenilmez bir yanı yok muydu?
İtiraf etmek zorundayım, ona her şeyi emanet ederdim, çikolatalı pasta hariç.
Sevgili Hami, özlemin hiç eksilmeyecek. Anılarımda yaşayacaksın.
Paylaş