Paylaş
Kısa bir süre önce ebediyete göçen Gülriz Sururi, Gümüşsuyu’ndaki binalarını Nesin Vakfı’na bağışlamış.
Bağış tiyatro dünyasının iki büyük adını taşıyor:
Gülriz Sururi-Engin Cezzar.
Gülriz Sururi eşi Engin Cezzar ile isimlerini taşıyan bir tiyatro ödülünü İKSV ile birlikte organize ederek vermişti. Bu ödül de devam edecek.
Vakıf kurmayan ya da bir vakfa bağışta bulunmayanların, kitapları, resimleri, fotoğrafları, arşivi ortada kalıyor.
Üstelik eğer mirasçıları yoksa, onların adı da unutuluyor, toplum bu eserlerden mahrum kalıyor.
Birçok dostumun ne yazık ki bu yüzden adları anılmıyor, arşivi, eserleri de ziyan olup gidiyor.
Celâl Sılay’ın yeğeni olmasaydı, gazetedeki yazıyla bir çağrıda bulunmasaydım ve o zaman bizimle çalışan Prof. Dr. Seval Şahin arşivi incelemeseydi, toplu şiirleri yayınlanamazdı.
Şimdi de onunu düzyazıları toplanıyor, onlar da umarım yakın zamanda yayımlanacak.
Ercüment Behzat Lav’ın da ardından tek bir şiir, yazı bulamamıştık. Dostum Halûk Oral’ın arşivinden yararlandık, şiirleri yorumlayabildik.
İki büyük sanatçı şimdi, iyi bir yazarın kurduğu vakfa böylesine anlamlı bir bağışta bulunmuş oldu.
Aziz Nesin Vakfı’na gitmedinizse bu vakfın önemini, değerini, işlevini bilemezsiniz.
Yıllar önce bir gün annemi, teyzemi alarak vakfa ziyarete gitmiştim. İnsanoğlunun hayal etmedikçe bir şey yapamayacağının örneğidir.
Ali Nesin’in açıklamasını okuyalım:
“Sevgili Dostlar,
Babamın sevgili dostları, benim ise çocukluğumdan beri hayranlıkla izlediğim Gülriz Sururi ve Engin Cezzar, bu dünyaya veda etmeden önce, bir dairesinde yaşadıkları Gümüşsüyu’ndaki beş katlı binayı bir kültür ve sanat evi yapılmak üzere Nesin Vakfı’na bıraktılar. Böylece hayatımıza yeni bir yön verdiler.
Kendilerini şükranla, sevgiyle, saygıyla anıyorum.”
Nesin Vakfı, bu bağış doğrultusunda onların adını yaşatacak, katkılarını genişletecekler.
VAKIFLARIN yapıları çok önemlidir. Kurmak kolay ama sürdürmek zordur. Çünkü birçok vakıf, bir miktar para verilerek olarak kurulmuş ama yıllar sonra değer kaybından kapanmak zorunda kalmıştır.
Bu bakımdan vakıf kurmak isteyenlere her zaman gayrimenkul bırakmaları tavsiye edilmiştir.
Türkiye’de de özellikle bilimsel, sanatsal amaçlar için vakıflar kuruluyor. Bu vakıflar sadece korumak için değil, o alanda gelişimi de sağlamak için kuruluyor.
Bizde aramızdan ayrılanların ardından çocukları, eşi, yoksa yakınları bir süre devam ettirir, sonra da yıkılıp gider.
Batıda birçok sanatçının adına kurulan vakıflar, onun adının yaşamasını, eserlerinin dünya ölçeğinde tanıtılmasını sağlarlar.
Vakıfların ciddiyetini ve katılığını göstermek adına bir sergi olayını anımsatmak isterim.
Tanınmış bir vakıf, ünlü bir ressamın sergisini açtı. Vakıf temsilcileri geldi, hatta onların onuruna verilen yemeğe ben de çağrılıydım.
Anlattıkları bir olay, işin ciddiyetini göstermesi açısından ilgi çekiciydi.
Sergi kataloğunda kullanılacak diapozitifleri bile vakıf yetkilisi ölçüyordu, çünkü hangi ebatta kullanılması gerektiği anlaşmada yer almıştı.
Bağış yapmak için, bizim kurumlarımız, üniversitelerimiz, kütüphanelerimiz yeterli mi?
Hayır.
Dostlarımdan biri fizik üzerine oluşturduğu kütüphanesini bir üniversiteye bağışlamıştı.
Ertesi yıl, bir kitaba bakmak için gittiğinde, kutuların açılmadığını görmüş.
Büyük üniversitelerimizin bile kitap koyacak yerleri yok. Yakından biliyorum, bu açıdan çok sıkıntı çekiyorlar.
Elbet bağışı sadece kitap, eser olarak düşünmeyin. Bir sanatçının eşyası, yarattıkları da korunmalı.
GÜLRİZ SURURİ-ENGİN CEZZAR bağışı belki de birçok kişiyi bu konuda düşündürecektir.
Paylaş