Paylaş
Prof. Dr. Handan İnci kurduğu ‘tanpinarmerkezi.com, OT(1) dergisinde Elif Ekinci’nin sorularını yanıtlamış.
Tanpınar’ı bu cevaplar eşliğinde daha iyi anlayarak okuyacağınıza eminim.
İnci şöyle diyor:
“Normalde önce merkez kurulur, sonra sitesi, sosyal medyası hayata geçer ama bizde tersi oldu. Geçen yılın sonbaharında Tanpınar arşivini dijitalleştirdik.”
Yazarların, özellikle romancıların kitaplarını okumayı yeterli bir çaba olarak görmüyorum.
Bir kere onu tanımak için bütün kitaplarını okumak gereklidir. Çünkü yaratım sürecinin her aşamasını öğrenmek zorunlu.
Handan İnci’nin şu saptaması, Tanpınar için kuşatıcı bir yargı:
“Tanpınar her açıdan öyle verimli bir yazar ki eskimiyor, tükenmiyor, okunduktan sonra bir tarafa bırakılmıyor.”
Arşivlerden neler çıktığı bu yazıda anlatılıyor, böylece nelerden yararlanacağınızı öğrenebilirsiniz.
Bu arşivlere baktığınızda, Tanpınar hakkında bilmediğiniz ne kadar çok şey olduğunu göreceksiniz.
Tanpınar, en çok tartışılan yazarlardan biridir. Özellikle modernlik ve muhafazakârlık kavramları ekseninde.
Handan İnci’nin saptamasına katılıyorum:
“Dediğim gibi, aslında Tanpınar’daki muhafazakârlık modernin karşıtı değildir.
Geçmişi seviyor ama yaşadığı güne anlam kattığı için seviyor Tanpınar.”
Gerçekten de benim için Tanpınar’da geçmiş ve gelecek bir çatışma unsuru değildir. Bir buluşmadır. Bu yanıyla T.S. Eliot’u hatırlatır.
*
STEFAN ZWEIG denince iki kitabı bütün tazeliğiyle belleğimde canlanır:
‘İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’ ve ‘Amok Koşucusu’.
Tuhaf’taki(2) özel bölümü okuyarak yazar üzerine bilgilerimi yineledim.
Ertuğrul Özkök benden önce Tuhaf’taki bölümü yazdı.
Ben ikinci salık veren oluyorum.
O sadece yazdıklarıyla değil, intiharıyla da edebiyat tarihinin gündemden düşmeyen yazarı oldu.
Fatih Özgüven, ‘İnsan Kalbi’ yazısında onun özelliğini vurguluyor:
“Stefan Zweig kanımca, yaşadığı günlerde bile Avrupa edebiyatında artık yavaştan nefesi tükenmeye başlayan bir eğilimi neredeyse tek başına temsil eder.”
İntihar mektubu da bir yazarın çağın kâbusunu algılamasının trajik bir örneğidir.
Zweig (1881-1942) üzerine çıkan ‘Stefan Zweig’in Son Günleri’ kitabı yayımlanınca eserlerinden intiharına kadar okuma gündeminde yer aldı.
Bir yazarın yeniden okunma nedenlerinden biri de, onun hakkında yeni araştırmaların yapılması, yeni kitapların yayınlanmasıdır.
‘Zweig İçin Ne Dediler?’ başlıklı bölümde onu en iyi anlayan bir Türk yazarının, Tezer Özlü’nün görüşünü aktarayım:
“Onu kim yargılayabilecek? Kim onu sorumluluktan kaçmakla suçlayabilir? Yeryüzünde bitmeyen şiddet ve savaş, Zweig’ın intiharı, çocukluğumdan beri dikkatimi çekmiştir.”
*
İKİ büyük ustayı yeniden okuyun.
(1) OT, Eylül 2017, sayı 55.
(2) Tuhaf, Eylül 2017, sayı 6.
Paylaş