Paylaş
Çünkü uzun süredir, kuşaklarca aynı şehirdeki kötüleşme her gün verilen, vücuda zerk edilen zehir gibi gerçekleşir.
Yazlık düzenleri nasıldı?
Adalar’dan Suadiye’ye kadar geniş bir alan yazlıktı, çoğu kimse vapurlarla ya da kamyonlarla yazlığa giderlerdi. Sıkıntı çekmeyi de olağan karşılarlardı. Su tankerlerle taşınırdı.
Silivri’nin, Kumburgaz’ın adı geçmezdi.
Ne var ki, şimdi İstanbul’da kalsanız, artık sayfiye yerleri var, yazlık olarak kullanırsanız her türlü konfor var.
Ayrıca müzeleri, uzak semtleri de gezebilirsiniz.
Ne yazık ki, müzeler çoğumuz için okul zamanı toplu ziyaret edilen mekânlardır. Oysa yalnız bir şehrin değil, bir ülkenin ruhu orada yaşar.
Türk-İslam Eserleri Müzesi’ni görmediyseniz, Osmanlı’nın tarihini bilmeden bu kentte yaşıyorsunuz demektir.
Topkapı Sarayı Müzesi, koca bir imparatorluğun görsel tarihini sunar, sizi yeni okumalara götürür.
Arkeoloji Müzesi, gittikçe artan malzeme ile önemini koruyor. İstanbul’da yapılan kazılar, oraya sevk ediliyor.
Dolmabahçe Sarayı’nı görün, Cumhuriyet’in birçok atılımının, devriminin burada yapıldığını bilin.
Binalar da konuşur.
Anacaddeler, parlak mekânlar bir şehrin ruhunu ele vermezler, kozmopolit bir görünüm evrenselliği sezdirir ama kendine özgülüğü ele vermez.
Varoşlar dediğimiz, banliyö adını verdiğimiz yerler nasıldır?
Kutsal mekânlar, oranın tarihinin sessiz tanığıdırlar. İstanbul’daki camileri, kiliseleri, sinagogları bilirseniz ancak bu şehri tanıyabilirsiniz.
Şimdi zaman zaman buraları ziyaret bir moda haline dönüşüyor.
Balat, Fener, Samatya günden güne daha ilgi çekici oluyor.
Boğaz’ın iki kıyısının tarihi, hem görkemli hem trajiktir. Sadrazamların serüvenleri, yükseliş ve düşüşlerinin tarihi imparatorluğun bir cephesini nakleder.
Eski mesire yerlerini gezdiğinizde eğlence anlayışının da bugün geldiği yeri hatırlatır bize.
Bir zamanlar moda olan yerlerin bugün alçakgönüllü durumları değişen İstanbul’u dile getirir.
İstanbul’un bazı yerlerini bilmemek, burada yaşayan birinin İstanbulluyum demesini kuşkuyla karşılamak lazımdır.
Boğaz’da kayık sefalarının yerini tekne sefaları aldı ama şehri saran müzik yoktu.
Her yere araba ile gidildiği, araba alımının da arttığı bir zamanda ‘Araba Sevdası’nın sadece motorize olduğunu fark edeceksiniz.
*
KİTAPSIZ, rehbersiz gezmezseniz, gezinizden daha çok lezzet alırsınız. Kutsal yerler, önemli anıtlar, saraylar için bu tür bir yardım gerekir.
Artık kültürel rehberlik gözde mesleklerden biri.
Tur reklamlarında bu adları görüyorsunuz.
Meraklıysanız, bir yeri gördükten sonra onunu edebiyattaki yerini de okursanız, mükemmel bir gezi yapmış olursunuz.
Divan Edebiyatı’ndan bugüne kadar İstanbul için ne yazılmışsa bir dergi, her şehir için yazılan kitapları ya da kitapta o şehrin adı geçtiği bölümleri yayımlamıştı.
O zaman bir edebiyatçının gözünden orayı tanıyabilirsiniz.
Bayramda Yapı Kredi’de ‘Hoş Geldin Gazi-Atatürk’ün İstanbul Günleri (1927-1938)’ sergisini gezebilir, kataloğunu da alabilirsiniz.
İstanbul’un Simge Taşlarını gezebilirsiniz.
İstanbul ile ilgili bir görüş de iyi yazar Ethem Baran’dan geldi.
Anadolu’yu ustaca anlatan yazar, artık buranın da oraya benzediğini yazıyor.
Gerçekten de her şehrin bir simgesi olmalı. Binasından yaşama biçimine kadar değişmeyen özellikleri korunarak devam etmeli.
Hiç kuşkusuz bunun en belirgin yanı da mutfak kültürüdür.
*
BİR şehri, hele yaşadığımız şehri tanımak için tatiller ve bayramlar en uygun zamanlardır.
Paylaş