Paylaş
Adaylar verdikleri emeklerin, vaatlerinin karşılığını bekliyorlar.
Adayların ruh hali, yakınlarının beklentileri, oy verdiği partinin aldığı sonuçlar, bizim gibi sadece oy verenlere oranla daha heyecanla sonuçları beklerler.
Kazanmak da kaybetmek de bütün bir ömrü belirleyecek bir eylem midir? Bilmiyorum, hiç aday olmadığım için neler hissedileceğini de tahmin ve tasavvur edemiyorum.
Ama iki sonuç da bence, insanın yaşamında parantez içinde kalacak bir zaman dilimi.
Her şeye rağmen yaşama sevincinin zedelenmesine müsaade etmeyin, etmeyelim.
Renan ne diyordu: “Dehanın yüzde doksan dokuzu yaşama sevinci yüzde biri yetenek”.
Eğer siyaset dünyasından biriyseniz, bir başka zamana, bir başka bahara diyebilmeyi deneyin.
Hırs kelimesi daima kötü anlamda kullanılır, oysa iyiliğe, başarıya yönelen hırs olmasa, insanlık nasıl ilerlerdi.
Ben hırs yerine tutku kelimesini kullanmayı tercih ederim, daha yumuşak, daha insancıl bir içeriği vardır.
Şimdi insanın çeşitli konumlarına, ruh hallerine hitap eden CD’ler var, teskin edici bir müzik, sabah kahvaltısından başlayıp arabanızı kullanırken bile dinleyeceğiniz geniş bir seçenek listesi.
Oyunuzu kullandıktan sonra, sonuçları bekleyinceye kadar, yaşadığınız kentte gezebilirsiniz, bazı adları okumanız, sizi hayat hakkında, başarılar ve başarısızlıklar hakkında düşündürür hatta çareler, çözümler önerir. Hoşgörü kavramını çeşitlendirir.
Kendinizi kaptırdığınız, onsuz yaşayamayacağınızı zannettiğiniz birçok başarı ve yenilginin birden hiçliğini fark edersiniz.
BÖYLE günlerde üç büyük usta bizi dinlendirir, sakinleştirir, coşkumuzu kontrol altında tutmamızı, sevincimizi taşkınlık göstermeden idrak etmemizi sağlar.
Yunus Emre
Mevlânâ
William Shakespeare.
Ne diyordu büyük Yunus:
“Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim”.
Artık seçim atmosferi bittiği için konuşmalar da gerilimsiz bir içerik kazanır.
Gene Yunus bize önderlik eder:
“Şu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz” der.
Mevlânâ’nın hikmetleri her günün bizi yenilediğini ifade eder. İnsana dair ne varsa onun nasıl bir kimlik potasında eritileceğinin sırrını bize o verir. Yazdıklarıyla da, müziğiyle de. Zaman zaman içimize kapanıp özeleştiri yapmamızı, iç aynamızda kendimizi görmemizi aşıladığını fark edersiniz.
Hırslar, tutkular için Shakespeare öyle oyunlar yazmıştır ki, bugün bazı bölümleri tekrar tekrar okumak gerekir. O dünyanın bir tiyatro olduğunu, bizim de birer oyuncu olduğumuzu söyledi. Her zaman gerek metni olan gerek doğaçlama mutlaka rol alırız. Hayatın çeşitli dönemlerinde trajedi, dram, komedi değişen rollerimizdir.
Onun kahramanları dünya nimetlerine esir oluşun, aldatılmaların simgesidirler. Sadakat ile ihanetin nasıl kol kola gezdiğini ondan öğrendik. Yerle gök arasında hayalimizi, bilgimizi aşan nice felsefe yaşandığını gene o söyledi.
Bir unutkanlık yazımı zedelemesin.
Bütün bunlardan önce ya da sonra bir şiir antolojisinin sayfalarını açın, şiirin hayatı değiştirdiğini huzur içinde kabul edin.
T.S. Eliot , “En zalim aydır nisan” dese de ben yazımı Ziya Osman Saba’nın “Beyaz” şiirinden dizelerle noktalıyorum:
“ Kış bitti... Uzaklarda ilk ümit gibi yaz.
Duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı,
İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı.
Ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz...
...............................................
Bahar pınarlarından içime damlıyan su,
Bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu,
Kış bitti... Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz...”
GÜZEL, mutlu, sağlıklı günlerde buluşmak dileğiyle.
Paylaş