Paylaş
Aspendos etkinlikleri, yalnız yerli değil yabancı turistlerin de ilgisini çekiyor.
Turizmdeki-deniz-güneş-kum üçlüsü demode bir anlayış. Gelenler az zamanda hem dinlenip hem de gittikleri ülkenin sanatını, kültürünü hatta edebiyatını öğrenip ülkelerine dönmek istiyorlar. Yeni turizmde, yoğun turistlerin geldiği yerde küçük çapta bir müze, bir kütüphane bile bulunması planlanıyor.
Ben Kahire’de kaldığım otelden Mısır edebiyatının birçok adının yabancı dillere çevrilmiş kitaplarını almıştım.
Bizim de yabancı dillere çevrilmiş birçok yazarımız var, başta Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış Orhan Pamuk olmak üzere.
Aspendos’taki etkinlik beni birkaç açıdan mutlu etti.
Cumhuriyet Türkiyesi’nde değerli opera sanatçılarının varlığını gösterdi. İlk operadan bugüne kadar nice müzisyenimiz opera besteledi.
7 Tenor, Üç Tenor konserinden sonra yenilenen bir anlayış.
Üç tenor Luciano Pavarotti–Placido Domingo–Jose Carreras bu tarzı yarattılar.
Sahnede yer alan tenorlar yurtdışındaki operalarda, opera festivallerinde söyleyen sanatçılardı.
Virüs olmasa, İtaya’dan Çin’e kadar uzayan coğrafyada bu yaz ünlü festivallerde yer alacaklardı.
Dilerim önümüzdeki günlerde yazlık yörelerde festivaller gerçekleşebilir.
Yinelemek isterim, Aspendos gibi uluslararası festivallerde, bizim operalarımızın CD’leri de sergilenmeli, isteyen alabilmeli. Müzik meraklıları hem ünlü operaları, hem bizim opera bestecilerimizi hem solistlerimizi tanıyabilirler.
ULUSLARARASI GÖÇ FİLMLERİ FESTİVALİ
Göç olgusu, göçü yaşayanlar kadar, ona tanıklık edenlerin de yüreklerinde derin iz bırakır.
Siyaset dünyasındaki kırımların ve kıyımların sonunda göçmen diye adlandırdığımız, ardında korkunç çağrışımların, bedensel ve ruhsal açıdan onulmaz biçimde yaraladığı insanlar yatar.
Bu festival, göçmen ve göçmenlik kavramının uzantılarını seyirciye ilettiği için çok önemli bir festivaldir.
Mutlulukları bilmem ama acıları insan belleğine mıhlamak için tek etkili araç sanattır. Sinema hiç şüphesiz, görüntüsüyle birlikte başta gelir.
Savaşların zulmü, insanlığın ayıbı göç kavramında kilitlenir durur.
Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı insanların kaderini istemedikleri biçimde çizen afetlerdir.
İki dünya savaşının kapanmayan yaralarını biz de yaşadık. Hâlâ yaşanıyor. Biz büyük bir göçmen kitlesini besliyoruz. İlgi çekici bir yan var ki, meslek sahibi göçmenler, yurdumuzda da iş sahibi oluyorlar.
Suriyeli göçmenlerin durumunun yakından tanığı oldum.
Fatih Camisi’nde Halil İnalcık’ın cenaze törenine gittiğimde gördüm, sadece caminin kapısının önündeki manav Türk’tü. Yukarıdaki caddede özellikle gıda sanayisinde Suriyeliler dükkânlar açmışlardı.
Ben bu durumu olağan karşıladım. Birçok ülkeye gidiyoruz, göçmenler orada yaşama biçimlerini sürdürüyorlar, bir farkı sunuyorlar.
Festivalin başka ülkelerde seyredilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimlerde bulunmasını öneriyorum. Seçici kurul onursal başkanı Oscar ödülü F. Murray Abraham, Mozart’ın yaşamını beyazperdeye aktaran Amadeus filminde Salieri’yi oynamıştı.
Törende gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek F. Murray Abraham’ın tespitleri önemliydi.
UÇAĞA BİNMEYEN PİYANİST
Çellist Mstislav Rostropoviç (1927) ile piyanist Sviatoslav Richter (1915–1997) ikilisini dinledim dün yazıyı yazarken.
Richter İstanbul’a gelmiş, dinleyenleri hayran bırakmıştı.
Bütün dünyayı dolaşmış ama uçağa hiç binmemişti.
İstanbul’dan sonra Viyana’da konser verecekti.
Avusturya hükümeti İstanbul’a onun için bir yataklı vagon göndermişti.
m Piyanist Arturo Benedetti Michelangeli, nereye giderse gitsin kendi Steinway piyanosunu da beraberinde götürürdü.
m Ünlü piyanist Vladimir Horowitz’in konser günü ve saati değişmezmiş. Pazar günü saat 15.00. Güher–Süher Pekinel kardeşler için Almanya’dan Steinway’in konteynerle bir piyano gönderdiğini de duymuştum.
Paylaş