Paylaş
Bekir Bozdağ’ın ilk tepkisi şöyle oldu: “Her defasında insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü üzerine konuşmalar yapan ve kendileri dışındaki herkesi bu konudaki eksikleriyle suçlayan, bunu eleştiri haline getiren Alman makamlarının, Türk toplumun bir toplantı yapmasına tahammül etmemesi kabul edilebilir bir şey değildir.”
Bozdağ’ın bu haksız karara tepkisi dün de sürdü ve eleştirilerini daha sertleştirerek, “Almanya’daki skandal uygulama tam anlamıyla faşist bir uygulamadır” dedi.
Sayın Bozdağ’a yüzde 100 katılıyorum. Böyle bir yasak kabul edilemez. Avrupa değerleri ile bağdaşmadığı gibi, hukuki açıdan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bir karar.
Bakın, Türkiye’nin de, Almanya’nın da dahil olduğu, AİHS’nin ‘Toplantı ve Dernek Kurma Özgürlüğü’ başlıklı 11. maddesinin ilk fıkrasında ne diyor:
“Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir...”
Alman hükümeti topu yerel yöneticilere attı. Yerel yöneticiler gerekli park yerini ve güvenliği sağlayamayacaklarını gerekçe gösterdiler. Ne derlerse desinler, hangi gerekçeyi sunarlarsa sunsunlar, yukarıdaki sözleşme maddesi orada olduğu müddetçe izah edemezler. Bu bir özgürlük ihlalidir.
* * *
Bu arada bizim Anayasa’nın 34. maddesinin ilk fıkrası da şöyle der: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da 48 saat önceden toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa bildirimde bulunularak toplantı ya da gösteri yürüyüşü yapılabileceğini söylüyor.
Hem AİHS, hem AİHS ile uyumlu olan Türkiye mevzuatı, barışçıl (silahsız ve saldırısız) olmak kaydıyla hem Avrupa’da, hem Türkiye’de, izin bile gerektirmeksizin, bildirimde bulunularak toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasının önünü açıyor.
* * *
Gelelim madalyonun öteki yüzüne...
Hem AİHS’nin ilgili maddesinde, hem Türkiye mevzuatında bu hakkın belli koşullarda kısıtlanabileceğine ilişkin düzenlemeler var.
Türkiye de o koşulları hayli genişleterek, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik yasaklarda elini rahat tutuyor.
Toplantıları için izin alamayan Meral Akşener’in, merhum başbakanlardan Necmettin Erbakan’ı anmak için salon bulamayan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun bu konudaki sitemleri hâlâ çok sıcak. CHP’nin hazırladığı son raporda, referandum çalışmaları sırasında, gözaltına almak da dahil, çok sayıda müdahaleyle karşılaşıldığı anlatılmış.
Bir de açık hava toplantısı, gösteri yürüyüşü, stant açma, çadır kurma, basın açıklaması, oturma eylemi gibi etkinliklere yurt genelinde son 10 ayda getirilen yasaklara bazı örnekler verelim:
22 Ağustos 2016 – Denizli (OHAL süresince); 2 Eylül 2016 - Batman (HDP mitingine yasak); 23 Eylül 2016 - Şanlıurfa (6 Ekim’e dek); 7 Ekim 2016 Ankara (KESK’in mitingi yasaklandı); 17 Ekim 2016 Ankara, Antep, Artvin (30 günlük yasak); 27 Ekim 2016 – Tunceli (OHAL süresince); 7 Aralık 2016 Samsun (OHAL süresince izne bağlama); şubat ayı boyunca Adana, Siirt (Genel yasak); 15 Aralık 2016 Konya (3 günlük genel yasak); 10 Ocak 2017 Ankara – (Bir aylık genel yasak)...
Liste uzayıp gidiyor. OHAL döneminde bu tür yüzlerce yasak kararı var. En son İzmir’de ve İstanbul’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yapılmak istenen mitingler yasaklandı. Yakında 1 Mayıs yasaklarını konuşuruz.
* * *
Bazı okuyucuların, “Ama biz OHAL’deyiz, terör tehdidi altındayız” dediğini duyar gibi oluyorum. Yasaklara gerekçe ararsanız, Fransa’da OHAL’i, Almanya’da ve Belçika’da terör tehdidini bulabilirsiniz. Gerekçeleri yarıştırmanın bir faydası yok. Barışçıl bir gösteriyi yasaklamak, Almanya’da da yanlış, Türkiye’de de...
Ve iki yanlış hiçbir zaman bir doğru etmiyor.
Paylaş