Paylaş
İstifa açıklamasında, Türkiye’de günlerce konuşulacak bir tavır sergiledi. Tartışmalı iddialar ortaya attı. Mesela, kendisine, hatta ailesine ulaşan ve “katlanılmaz hale gelen” bir baskı ve tehdit ortamından söz etti. Sonra şu soruyu sordu:
“Ortaya çıkan manzarada bürokrasi devletin önüne, devlet milletin önüne ve en önemlisi sadakat liyakatin önüne geçmiş gibi görünmüyor mu?”
Ardından da hem siyaset, hem tıp ve biyoloji literatürüne geçecek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Metal yorgunluğu adı altında bu değişim ve yenilenme süreci AK Parti’de bir otofajiye dönüşmüştür.”
AK Parti, Uğur’un açıklamalarından sadece “tehditler” kısmını ciddiye alıp yanıt verdi. Oysa Uğur baskıdan da söz etmiş, baskının partiden geldiğini ima etmişti.
Uğur’un açıklamalarını tekrar hatırla(t)mamın nedeni şu:
Ankara’da konu hakkında bilgi sahibi olan kime “Edip Uğur neden bıraktı(rıldı)” diye sorsam aynı yanıtı aldım.
İddiaya göre Uğur, önceki Balıkesir (şimdiki Mardin) Valisi Mustafa Yaman ile ciddi sorunlar yaşamış. Kamuya açık yerlerde Vali Yaman hakkında çok ağır suçlamalar yöneltmiş.
Uğur’un sorun yaşadığı bir başka isim ise Balıkesir milletvekili Sema Kırcı olmuş. Uğur ile Kırcı’nın kavgası parti toplantılarına aleni bir şekilde yansımış.
Ankara’dan hem vali hem de milletvekili ile ilişkileri ve onlara yönelik tavrı konusunda defalarca uyarı gitmiş. Uğur hem vali hem milletvekili ile yaşadığı sorunlarda haklı tarafın kendisi olduğunu anlatmaya çalışsa da başaramamış.
AÇIKLAMANIN ŞİFRELERİ
Uğur’un “Bürokrasi devletin, devlet milletin, sadakat liyakatin önüne mi geçti” sorusunu biraz önce paylaştığım bilgiler ışığında okuyunca siz ne düşündünüz?
Belli ki bu bir soru değil, soru formatında bir tespit. Uğur, bir bürokratı, yani valiyi hedef alıyor. Kendisini devletin önüne koyduğuna, devlet temsilcisi olarak da milletin, yani halk tarafından seçilmiş belediye başkanının önüne geçtiğine inanıyor.
İkinci önemli detay ise “otofaji” sözcüğü. Uğur, bu sözcüğü AK Parti’nin yenilenme sürecini tanımlarken kullanıyor. Otofajide bir hücre içindeki lizozomlar hücrenin önemli yapıtaşlarını sindirir. Kimya mühendisliği okumuş bir isim olan Uğur’un bu analojiyi kullanması, büyük ihtimalle parti içindeki başka bir kişinin ya da yapının, bir parti mensubu olarak kendisini sindirdiğine inanmasından kaynaklanıyor.
SEÇİLMİŞLER, ATANMIŞLARIN HEDEFİNDE
Uğur’un sözleri kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştı ki CHP Sözcüsü Bülent Tezcan, Tekirdağ’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Faşist diktatör” dedi.
Tezcan’ın bu sözleri, AK Parti tabanının büyük tepkisini çekince, AK Parti sözcüleri bu duruma kayıtsız kalmadı. Birçok AK Partili, Uğur’a değil Tezcan’a yanıt vermeye başlayınca Uğur’un açıklamaları neredeyse 12 saat içinde kaynadı gitti.
Önceki gün, Anadolu’daki birçok şehirden büyük bir ilçenin belediye başkanı ile başka bir konuyu konuşuyorduk. İlçe kaymakamının kendisine yönelik bir davranışını anlattı ve çok rencide olduğunu söyledi. Doğu ve güneydoğudaki kayyum uygulamaları ve siyasetçilerin “Belediyelere müfettiş göndeririz” gibi açıklamaları yüzünden “atanmış” kaymakamların, valilerin “seçilmiş” başkanlara sürekli “Patron benim” mesajı vermesinden yakındı.
Balıkesir örneğinde, iktidar partisine mensup bir başkan ile bir valinin yaşadığı gerilim var. Vali ya da kaymakam ile muhalefet partilerinden başkanlar arasında yaşanan gerilimlerin boyutunu siz düşünün.
Başkanlık sistemine daha tam olarak geçmedik ama partili başkanlar ile partili olduklarını saklamayan mülki amirler arasında şimdiden bir “otorite” tartışması başladı.
Uyum yasaları üzerinde çalışılırken bu detayın dikkate alınmasında yarar var.
Paylaş