Paylaş
Saraybosna Şehitliği’nde Bilge Adam Aliya İzzetbegoviç’in anıtmezarına doğru ilerlerken gözüm hep mezar taşlarındaki ölüm tarihlerine takılıyordu: 1992, 1993, 1994, 1995...
Bosna savaşının son yılları, gazetecilik mesleğindeki ilk yıllarıma denk gelmişti.
Sırp kasabının acımasız katliamlarını, Avrupa’nın vurdumduymazlığını, Boşnakların, özellikle de kadınların katillere inat sergilediği yaşama sevincini, o trajik pazar yeri katliamını dün gibi hatırlıyorum.
Başçarşı’da yürürken, Sırp keskin nişancıların sivilleri birer birer avladığı ‘Keskin Nişancı Geçidi’nden (Selimoviç Caddesi’nden) geçerken, binalarda kalan ve bilinçli bir şekilde onarılmayan kurşun izlerine bakarken, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan suikastın gerçekleştiği Cumurija Köprüsü’nde durup, gözlerimi karşı tepelere dikip uzaklara dalarken hep aynı duyguyu yaşarım...
Hüzünlenirim...
Bazen yıllarca rüyalarımdan çıkmayan pazar yerinde ölen kadınları hatırlarım, gözlerim dolar.
Bazen, bir Boşnak ailenin misafirperverliğini ve bizimle paylaştığı bayat ekmeğin kokusunu anımsar gülümserim.
Savaşın dehşetini, barışın kıymetini ilk Saraybosna’da öğrendim ben.
Saraybosna, bu yüzden Türkiye dışındaki ilk göz ağrımdır.
“Yağmur’dan Önce” filmini onlarca kez izlemem bu yüzdendir.
***
Muhteşem bir coğrafyası var Bosna-Hersek’in. Mostar’a, Blagay Tekkesi’ne gittiyseniz zaten biliyorsunuzdur.
Bu kez yeşile durmuş sarp dağları aşarak Foça’ya gittik.
Bosna-Hersek Federasyonu’nu oluşturan üç devletçikten biri olan Sırp Cumhuriyeti’nin (Republika Sırpska) sınırları içindedir Foça.
Şöyle anlatayım Foça’yı:
Orada çektiğim bir fotoğrafı Instagram hesabımda paylaştım ve takipçilerime ‘Bilin bakalım neredeyim’ diye sordum. (Fotoğrafa bakmak isterseniz, www.instagram.com/deniz_zeyrek)
Yanıt verenlerin çoğu “Karadeniz”, “Artvin”, “Şavşat”, “Rize” gibi cevaplar verdi.
Haklıydılar; yurtdışında olduğumu söylememiştim. Onlar da köy evlerini, yemyeşil dağ yamacını, camiyi ve minaresini, çam ormanını görüp Türkiye’de, hatta Karadeniz’de bir köy sanmışlardı.
Kentin tapu senedi olan camiler duruyor ama cuma namazında bile dolmuyor. Çünkü savaştan önce nüfusun yarısı Boşnak olan kentte, bugün sadece 52 Boşnak aile kalmış.
Foça’da yemek molası verdiğimiz lokanta, bir nehrin iki kolu arasındaki bir adadaydı. Tesis ile ilgili en ilginç detayı, Bosna-Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Bakir İzzetbegoviç, Başbakan Yardımcısı Kaynak’a aktarırken öğrendik. Bulunduğumuz yer, önceden cezaeviymiş. Aliya İzzetbegoviç de o cezaevinde uzun süre kalmış.
***
Ankara’ya dönerken, Başbakan Yardımcısı Kaynak, Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı TİKA’nın yurtdışında en fazla projesinin Bosna’da olduğu bilgisini paylaştı.
Başbakan Yardımcısı’nın, Başkent Saraybosna’nın su sorununu çözecek projenin tamamlanabilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki İSKİ yöneticileriyle yaptığı yoğun mesaiye de bizzat şahitlik ettik.
Geçmişte TİKA hep cami ve türbe onarımı projeleriyle anılıyor ve eleştiriliyordu. Anlatılanlardan anladım ki artık temel ihtiyaçların karşılanması ve kalkınma projelerine yoğunlaşılmış.
Son dönemde Arap ülkelerinden selefi akımlar Bosna’ya para akıtıyor ve güçleniyor.
Bu akımlar karşısında da en büyük sigortası Türkiye’dir Bosna’nın.
Türkiye, kalkınmasına ne kadar çok destek olursa, Türk turistler ne kadar çok giderse Bosna o kadar güçlü olacak.
Bosna güçlü oldukça, bıçak sırtındaki barış daha uzun ömürlü olacak.
Emin olun!
Her kuruşunu hak ediyor Bosna.
Paylaş