Paylaş
Bu süreç ezberleri bozdu, hayatımızın dengesini alt üst etti.
Ve daha önemlisi salgın bittikten sonra çok farklı bir dünyaya adım atmış olacağız.
Daha şimdiden tüketim alışkanlıklarımız değişti, iş yapış biçimlerimizde farklıklar oluştu.
Dün “Olmaz, böyle yapamayız” dediğimiz birçok şeyin yapılabileceğini gördük.
İnanın başka bir dünya olacak, Türkiye’nin de bu süreçten etkilenmemesi mümkün değil.
Daha önce yazmıştım.
Yine yazma ihtiyacı hissettim.
Türkiye’nin yaşlı bakım evleri, merkezleri kurması gerekir.
Öyle birkaç evin bozularak yapılan merkezler gibi değil.
Bir kompleks içinde, yaşlılarımızın iyi ve rahat edebilecekleri, her türlü sağlık hizmetini alabilecekleri, sosyal hayattan kopmayacakları yerler...
Koronalı günlerde çoğumuz anne, babamızın yanına gidemedik.
İhtiyaçlarını karşılamakta çok zorlandık.
Aynı şehirde olanlar şanslıydı belki onlar için bu süreci yönetmek biraz daha kolay olmuş olabilir.
Ya şehir dışında, yurt dışında olanlar…
Etrafımda çok kişi bu sıkıntıyı yaşadı.
Yapabildiğimiz, ulaşabildiğimiz kadar onların ihtiyaçlarına yetişmeye çalıştık.
Türkiye bu konuyu mutlaka masaya yatırmalıdır.
Dediğim gibi oradan, buradan bozma yerlerden söz etmiyorum.
Alternatifler sunan, yaşlılarımızın her türlü isteğine cevap verebilecek yaşlı bakım merkezleri kurmalıyız.
Tunç Soyer’e çağrı
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bu konudaki hassasiyetini biliyorum.
Gelin örnek yaşlı bakım merkezleri kurun.
Ya da kurulmasına ön ayak olun.
Sağlık Bakanlığı yaşadığımız bu süreçten sonra bu taleplere hızlı cevap verecektir.
Belki de yeni bir yasayla devlet bu merkezleri destekleyecektir.
İzmir’in iklimi, İzmir’in doğası yaşlı bakım merkezleri için çok uygun…
Bu günler gelip geçer.
Bittiğinde bu konuyu süratle hayata geçirin.
Bu dönemde daha iyi anladık ki; yaşlılarımızın daha iyi bakılmaları gerekiyor.
Bu trafikle izolasyon olmaz
SAĞLIK Bakanı Fahrettin Koca’nın elinde bir grafik vardı.
“1 hasta en az 30 kişiyi enfekte ediyor” dedi.
Daha net bir açıklama nasıl olabilir ki?
Virüsü kapmamaya çalışacağız, o yüzden herkes bir virüs taşıyor gibi davranacağız.
Evden çıkmayacağız, izolasyonu büyük bir titizlikle uygulayacağız.
Bu arada Bilim Kurulu’nun açıklamalarını sürekli takip ediyorum.
Her biri uyarıyor.
“En az iki hafta çok dikkatli olalım” diye...
Çoğunluğun bu tavsiyeye uyduğunu düşünüyorum.
Ama uymayanların sayısı da bir hayli fazla...
Bu fotoğrafı değerli dostum Zeki Hozer yolladı.
Zeki hem bir hekim, hem de duyarlı bir vatandaş olarak uyarıyor.
Konak’ta katıldığı bir toplantıdan işine dönerken çekmiş.
Altına da şu notu düşmüş.
“Bu trafikte hiçbir pandemi ile baş edilemez. İzmirli kendi OHAL’ini daha iyi yapmalı. Yoksa sokağa çıkma yasağından başka bir çaremiz kalmayacak...”
Doğru söylüyor.
Yollar yetersiz
izolasyona rağmen
SINIRLI olsa da dışarı çıktım. Kısa bir süre için ve hemen eve döndüm. Ben de Zeki Hozer gibi düşünüyorum.
Düşündüğümden daha fazla trafik var.
Büyük çoğunluğun işlerini evlerinden yürüttüğünü biliyorum.
Büyük şehirlerin trafik problemlerini çok sık dile getiriyorum.
Bu izolasyona rağmen bu yoğunluk varsa, sosyal mesafenin korunmadığı, her şeyin normal olduğu dönemlerdeki trafiği bir düşünün.
Bu kentler bu nüfusu taşıyamaz durumda...
O yüzden mutlaka alternatif yolların yapılması gerekir.
Elbette koronalı günlerde bu konular konuşulmaz ama bu günler geçecektir.
Ve biz yine büyük şehirlerin trafik, ulaşım problemleriyle karşı karşıya kalacağız.
Hatırlatayım dedim.
Koronalı günleri unutmayın
SOSYAL mesafe olunca sosyal medyada da eskileri görür olduk.
Koranasız günlerden kalma fotoğraflar, görüntüler, paylaşımlar...
Ve çoğunda benzer yorumlar...
“Meğerse ne güzel günlermiş” gibi...
İnsan özgürlüğünü kaybedince anlıyor.
Dilerim insanlar koronalı günleri unutmaz ve küçük mutlulukların aslında çok önemli olduğunu hep hatırlarlar.
Paylaş