Paylaş
Türkiye gibi ülkeler için epeyce uzun bir zaman...
Çünkü bu ülkenin dinamikleri gerçekten çok farklıdır.
Ve insanımız olaylar karşısında çok daha hızlı tepki gösterir.
Bizi de farklı yapan, belki de yaşanan birçok dalgalanmaya karşı ayakta tutan da bu olsa gerek...
Şöyle bir düşünün.
15 Temmuz gecesi toplum olarak travmatik bir olay yaşadık.
Daha o gece insanımız demokrasiden yana tavrını ortaya koyarak büyük bir sınavdan geçti.
Hala o travmanın artçılarını yaşıyoruz.
Her sabah yeni bir operasyon haberiyle uyanıyoruz.
Gerçekten de bu haberleri izledikçe, okudukça, öğrendikçe FETÖ ve benzeri yapılanmaların bu ülke için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu anlıyoruz.
Türk insanının sağduyusuna gerçekten inanıyorum.
Anadolu’yu karış karış gezmiş bir gazeteci olarak bunu daha kuvvetli söyleyebiliyorum.
O yüzden de hatırlatıyorum.
Seçimlerden sonra Türkiye gerçek gündemine, yani ekonomiye, eğitim, bilime odaklanmalı.
Belki de yeni bir öncelikler listesi yapmalıyız.
Geleceğin kurgusunda Türkiye mutlaka yer almalı.
Dünyanın birçok yerinden Türklerin başarı öykülerini haber olarak veriyoruz.
Ben bu insanların ülke dışında olmalarını bir beyin göçü olarak da görmüyorum.
Her biri Türkiye’nin elçisi gibi çalışıyorlar.
O önemli isimler binlerce kilometre ülkelerinden uzakta bile olsa bu insan kaynağımızı burada gerçekleştireceğimiz projelere ortak edebilmeliyiz.
Belki bazı yatırımları durdurmak; buralardan gelen kaynakları gençlerimizin bilimsel projelerine aktarmak gerekebilir.
Ya da teknoloji transfer etmek yerine teknoloji ihraç edebileceğimiz dijital üsler kurabiliriz.
Yeter ki; gerçek gündeme dönelim.
Takvim konusunu
gözden geçiriyorum
YÜKSEK Seçim Kurulu’nun takvimini hep konuşuyoruz. Bazıları aday belirleme sürecini geç buluyor, bazıları kriterleri eleştiriyor.
Ben de sürecin geç olduğunu düşünenlerdenim.
Daha doğrusu öyle düşünüyordum.
Ancak kampanyaları izliyorum.
Sadece İzmir’i, Ege Bölgesi’ni değil, bütün Türkiye’yi...
Adaylar sokaklarda, halkın içindeler, bazen salon toplantılarındalar.
Konuşuyorlar, anlatıyorlar, halkı dinliyorlar.
Her partinin adaylarının kent kent ne söylediklerini, neler vaat ettiklerini galiba ezbere söyleyebilirim.
Adayların sosyal medya hesaplarını takip ediyorum, gazetelere verdikleri demeçleri okuyorum, televizyon röportajlarını izliyorum.
Çoğu projelerini tekrarlıyor, önemli bulduklarının altını çiziyor.
Yani durum eskisi gibi değil, kampanyalar artık çok daha akılda kalıcı şekilde yapılıyor.
O yüzden takvim konusundaki değerlendirmelerini yeniden gözden geçiriyorum.
Yaşasın bahar geldi
BU kış sert geçti.
Üşümeyen ben üşüdüm.
Kalın giyinmeyen ben giyindim.
Aslında kışı çok seviyorum.
Her ne kadar tercihim bahar olsa da kışın tarifsiz bir enerjisi var.
Ama içimizi yakan güneşi özlediğimi itiraf etmeliyim.
20’lerin üzerine çıkan hava pek iyi geldi.
Yaşasın bahar geldi.
Denize en erken
ne zaman girilir
MART başı denize girmişliğim var. Ama sanki geçmiş martlar daha mı sıcak olurdu? Sanki bu hafta sonu bir deniz denenebilir gibi geliyor. Etrafımda deneyeceklerin sesini duyuyorum da...
Günler koşturuyor
yıllar geçiyor
YAŞASIN ot festivali yaklaşıyor, enginar festivali yaklaşıyor, Ege’nin o güzelim yöresel festivalleri yaklaşıyor.
Bu arada günler, aylar ne çabuk geçiyor.
Sanki Alaçatı Ot Festivali’ni birkaç ay önce yapmışız gibi.
Enginar Festivali’nin unutulmaz uzun masası da öyle... O da birkaç ay önce gibiydi.
Günler koşturuyor, yıllar geçiyor.
Paylaş