Paylaş
Gazeteci olunca elbette kulislerin içinde daha çok oluyorsunuz.
Şöyle bir rahatlığım var.
Her partiye eşit mesafede olunca yaşananları samimi olarak değerlendirme şansımız da oluyor.
Aslında bu yazacaklarım her parti için geçerli; bazılarında bu süreçler daha sancılı yaşanıyor, bazılarında daha kolay atlatılıyor.
Ama sonunda bazı hayal kırıklıkları, gücenmeler, darılmalar oluyor.
Bunları sıfırlamak mümkün değil.
Çünkü siyasete giren ya da beklentisi olan herkesin bir hayali var, bunlar gerçekleşmediğinde bu durumlar yaşanıyor.
Ama en aza indirmenin formüllerini bulmak zorundayız.
Çünkü bu gücenmeler zaman içinde siyasetten çekilmeye, ilgilenmemeye ya da partilere zarar vermeye başlıyor.
Oysa bizim nitelikli insanları siyasete çekmemiz gerekiyor.
Bence 31 Mart’tan sonra epeyce zamanımız olacak.
Uzun bir süre seçimleri konuşmayacağız.
Bir sonraki seçim dört yıl sonra yapılacak.
Bu zaman içinde Siyasi Partiler Yasası’nı konuşabiliriz.
Her parti sakince istediklerini anlatabilir, kamuoyu oluşturabilir.
Türkiye’nin güçlü bir demokrasiye ulaşması için olmazsa olmazları var.
En başta siyasi partilerimizin sağlıklı işlemesi gerekir.
Parti içi demokrasiyi önemsiyorum, insanların partilere olan katkılarını artırmalıyız.
Bunun için çeşitli formüler var.
Delege yapılarını mutlaka yeniden dizayn etmeliyiz, gençlerimizin erken yaşlarda siyasete ilgi duymalarını sağlamalı, aktif siyasetin yollarını açmalıyız.
Yoksa siyaset bir meslek gibi algılanıyor.
Giren, bir koltuğa oturan bırakmıyor, bırakmak istemiyor.
Süreleri sınırlamalıyız, görevlerini netleştirmeliyiz.
Bana göre üç dönem siyaset için gayet makul bir süre...
Bütün bunları yeniden değerlendirmeli ve Siyasi Partiler Yasası’nı Türkiye’nin gerçeklerine uygun güncellemeliyiz.
Siyasetin iletişim
teknikleri de değişiyor
BİRKAÇ seçim sonrası herhalde mitinglerin sayısı azalacak ya da hiç yapılmayacak.
ABD’li iletişim uzmanları, özellikle de siyaset iletişimi yapanlar böyle söylüyor.
Sosyal medya üzerinden yapılan canlı yayınların etkili olduğunu söylüyorlar.
Gazetelerin dijital platformlarının güçlendiğini, takipçi sayısının arttığını söylüyorlar.
Dolayısıyla salon toplantıları giderek daha da önem kazanacak.
Aslında sadece salon toplantısı olarak da bakmamak lazım; bir tıkla başlatılan canlı yayın, birçok mecrada aynı anda ve milyonlarca kişi tarafından izlenecek.
Hem daha pratik, hem de maliyeti çok daha az.
Tabii siyasetin klasik yanını bilenler, sevenler ve savunanlar bire bir yapılan siyasetin her zaman değerli olduğunu söylüyorlar.
Katılıyorum ancak bu bizim, bugünün gerçekleri...
Unutmayalım; dijital bir gençlik geliyor.
Ve onların ilgi alanları, beklentileri ve takipleri ister istemez siyasetçiyi de bu yöne kaydıracak.
O yüzden eskiden beş yılda bir değişen iletişim teknikleri ve stratejileri artık çok daha kısa sürede değişiyor.
Belki de bir sonraki seçimde Türkiye bu yeni yöntemleri çok daha yoğun kullanacak.
Gerçek gündeme dönmeliyiz
31 Mart’ın geçmesini şundan dolayı da istiyorum.
Türkiye; çok sık seçim yaptı.
Bu demokrasimiz adına çok önemli bir sınav... Sorunsuz sandığa gitmek, halka sorup güvenoyu almak gerçekten çok değerli... Ama sık olunca herkesi yoruyor.
O yüzden 4 yıl seçimsiz geçirmek bir avantaj olacak.
Çünkü siyaset dışında konuşmamız gerekenler var.
Örneğin ekonomi, örneğin eğitim, örneğin sanat...
Türkiye’nin genç bir nüfusu var ve her yıl milyonlarca insanın işe ihtiyacı var.
Bunun için daha çok üretmeliyiz, bunun için de iyi yetişmiş insanlarımızın olması lazım.
Türkiye’nin potansiyeli daha iyisini yapmaya yeter.
Yeter ki; gerçek gündeme dönelim.
Siyaset dışında bir hayatın olduğunu da unutmayalım.
Eğitimde sistemi
hep tartışıyoruz
OKULA başlama yaşı hep tartışılan bir konu... Oğlum Atlas’tan biliyorum. “Erken mi değil mi?” tartışması hep yapılıyor. Milli Eğitim de çok sık karar değiştiriyor. Şimdi 69 aya çıkarıldı, bence tartışmaları biraz azaltacak bir karar oldu. Ancak dediğim gibi sistemle çok sık oynuyoruz. Sınav sistemleri, yöntemlerini de güncellemeli, çocuklarımızın yeteneklerine uygun eğitim almalarını teşvik etmeliyiz.
Paylaş