Paylaş
Harun Kolçak da gitti.
Yazı işlerinde arkadaşlar şunları konuşuyorduk.
* Eski filmleri izlerken hala keyif alıyoruz. Hababam Sınıfı serisini kaç kere izledik, hatırlamıyorum.
* O günlerde çok eleştirdiğimiz Yeşilçam filmlerine takılınca sonuna kadar bırakamıyoruz. Oysa defalarca izlediğimiz, ezbere bildiğimiz sahneler, replikler...
* Hala çok eski Türk sanat müziği bestelerini söylüyoruz. Çünkü her biriyle anılarımız var.
* Eski aktrisleri hala konuşuyoruz, yenileri gelse de onların yeri bizim gönlümüzde hala çok farklı yerde...
* Pop müziği de öyle... Oysa son yıllarda o kadar çok popçu çıktı ki, ama yine de biz o eskilerle eğleniyoruz.
Diyorum ki...
Sanatçı öyle kolay yetişmiyor.
Hemen parlayan hemen sönüveriyor.
Bir anda çıkan bir anda kayboluyor.
Biz sanatçılarımızın değerini bilelim.
Sanatçılar özel insanlardır.
Müptelayım sana
Şu Spotify, Deezer, Fizy gibi müzik platformları çıktığından bu yana daha çok müzik dinliyorum.
Giriyorum aklıma gelen sanatçıyı, şarkıyı, besteyi bulup dinliyorum.
Harun Kolçak’ı sonsuzluğa uğurladığımız gece “Müptelayım sana”yı dinledim.
Bakar mısınız sözlere...
***
Sigaram gibisin, en tutkulu keyfimsin, yanımdayken özlüyorum dumanın yakıyor. Kalbim hızla hızla atıyor, ellerim seni seni arıyor. Müptelayım sana, zarar versen de bana, katlanıp acılara, seni içime çekiyorum.
Dudaklarım alışık ah ellerimle barışık, duygularım çok karışık tadın kokunla geliyor.
Müptelayım sana...
***
Hayatım boyunca sigara hiç içmedim.
Sigaradan da nefret ederim.
Ama arkadaş...
Sigarayı kim böyle anlatabilirdi ki...
“Müptelayım sana...”
Karşıyaka uyan artık
Pazar pazar Karşıyakalı kardeşlerimin canını sıkmak istemezdim ama kendimi tutamadım.
Koskoca camia uyuyor.
Tatilde...
Kış uykusu değil, yaz uykusu...
Kışın zaten uyuyorlar.
Arkadaş...
Burası Karşıyaka değil mi?
Tribünlerin dolup taştığı, sonsuz heyecanın yaşandığı, üç büyüklerin burada ayaklarının titrediği yer değil mi?
Ey Karşıyaka...
Uyan artık...
Hayat sosyal medyadan ibaret değil
Geçen gün Çeşme’de, Alaçatı’da yürüyordum.
O dar sokaklardan Hacı Memiş’e gittim.
Adım atacak yer yoktu, restoranlar dolu, kafelerde tek bir boş sandalye yoktu.
Etrafa bakıp gözlem yapmayı seviyorum.
Neşeli masalar da vardı, hüzünlü de...
Ya başlayan yeni bir aşk vardı o havada ya da bitmek üzere, can çekişen aşklar...
Hayat böyledir zaten...
Şunu fark ettim bir kez daha...
İnsanların eline o akıllı telefonları artık yapışmış durumda.
Kimse elinden bırakmıyor.
Bir çalışma, anket yapılmış mıdır, bilmiyorum.
Türkler telefonundan kaç dakika uzak kalabiliyor acaba?
Benim gözlemim; 10 dakikanın altındadır.
Bir de her şeyi telefonuna kaydedip eve gittiğinde o geceyi yeniden yaşayanlar var.
Etrafımda da var; onları da anlamış değilim.
Hayatın instagramdan ibaret olduğunu zannedenlerin sayısı da az değil.
Allah göstermesin; instagram birkaç saatliğine kapanırsa valla o neşeli masaların hali ne olur bilemiyorum.
Alaçatı’da durum böyle de; Türkiye’nin bir başka tatil yerinde başka mı?
İnanın değil...
Hatırlatayım.
Hayat sosyal medyadan ibaret değil.
Paylaş