Paylaş
Okullar da...
Birkaç gündür “sahibinden satılık okul” ilanları dikkatimi çekiyor.
İstanbul Ümraniye’de 1 milyon 750 bin lira bedelle satışa çıkarılan “250 öğrenci kapasiteli” okulun ilanında, “Eğitim dönemi sonuna kadar çevirecek durumda. Öğrencili ve kullanıma hazır. Okullar bölgesinde sorunsuz okul” açıklaması yapılmış.
Muğla Ortaca’da devren satılık özel okul için, “Ortaca ilçe merkezinde, özel hastane ile komşu, iyi lokasyonda, 800 m2 arsa içinde 12 derslikli Anadolu Lisesi ruhsatıyla, (özel kurs merkezi, dershane vb. kurumlara da dönüştürülebilir) devren satılıktır” deniliyor.
“Antalya’da tektir, eşi benzeri yoktur” denilerek 45 milyon TL’ye satışı çıkarılan özel okul için de şöyle deniliyor; “Antalya’da 1500 öğrenci (istenildiği takdirde öğrenci sayısı 2 bin 500 adete artırılabilir) 60 öğretmen ve 10 hizmet görevlisi kapasitelidir. Okul faaliyette değildir. Öğrenci başına Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teşvik alınabilir. Okulumuzun yerleşim alanı 7 bin metrekare, tüm arsa alanı ise 20 bin metrekaredir.”
İzmir için verilen bir ilanda da “Merkezi konumda devren satılık butik kolej” deniliyor.
Türkiye özel okul oranı birçok ülkeye göre düşük...
Aslında bunun teşvik edilmesi ve devletin yükünün paylaşılması gerektiğini düşünenlerdenim.
Ama gördüğünüz gibi eğitim sektörü hiçbir alana benzemiyor.
Bu okullara güvenip çocuklarını veren veliler eminim şimdi alternatifler arıyordur.
O yüzden geleneği olan okulların kıymeti bir kez daha anlaşılıyor.
Her alanda olduğu gibi eğitim sektörünün de yeni bir yol haritasına ihtiyacı var.
Bu da devlete düşüyor.
İndirim kampanyalarını
doğru bulmuyorum
SOSYAL medyada pandemi döneminde kampanyalar yapıldı.
Ve denildi ki;
“Özel okullar toplanan ücretlerin bir kısmını geri iade etsin.”
Hepsini izledim.
Öyle talepler vardı ki; “Yüzde 50, 60, 70 iade talebi olsun.”
Oğlum Atlas da özel okula gidiyor.
Aklımın ucundan böyle bir talep hiç geçmedi.
Neden mi?
Çünkü pandeminin gidişatıyla ilgili bütün dünya izlemedeydi. Kimse bu kadar uzun süreceğini tahmin edemezdi. Üstelik virüs hayatımıza yeni girmişti ve yarın için hazır olmamız isteniyordu.
Öyle olunca sistemin aynen çalışıyor ve devam ediyor olması gerekirdi.
Okulları yakından takip ettim.
Bana göre bu süreci gerçekten de iyi yönettiler.
Hem öğretmenlerimiz, hem idari kadrolar çok başarılı bir performans gösterdiler.
Online eğitimleri aksamadan sürdürdüler.
Bir de bu dönem için dijital yatırımlar yapıldı.
Bunların hepsi birer yeni yatırım kalemiydi.
Yemek, servis ücretleri zaten iade edildi.
Devletin KDV indirimi de fiyatlara yansıtıldı.
Şimdi bu talepleri görüyorum ve doğru bulmadığımı da söylüyorum.
Ekol olmak kolay değildir
FRANSIZCADA “ecole” okul demektir. “Ecole” ekol diye okunur.
Türk Dil Kurumu sözlüklerinde de ekol; bir bilim ya da sanat dalında özel ve belirgin yöntem, çığır ya da öğreti diye anlatılıyor.
Felsefi olarak da; ilmin herhangi bir dalında ya da resim, edebiyat gibi sanat kollarında bir kimsenin başlattığı ve diğerlerinin devam ettirdiği, kendisine benzer olanlardan belirgin özellikleriyle ayrılan tarz, usul, yol, akım diye anlatılabilir.
Eğitim alanında ekol okulları diye bildiğimiz yıllardır iyi bir eğitim, iyi mezunlar vermiş okullarımız var.
Bir ekol olmak, bir ekol yaratmak kolay değildir.
Aslında bu okulların kıymetlerini en iyi mezunları bilir. O yüzden mezun dernekleri güçlü olan okulları ben çok daha sıkı takip ederim.
Oralarda kendimi iyi hissederim.
Elbette onlar da yola çıkarken bir ekol yaratacaklarını belki bilmiyorlardı.
Bu yıllar süren bir emeğin, titizliğin, ilkelerin bir bütünüdür.
Ekol olmuş okulları her zaman tercih ederim.
İzMiras rotası belirlendi
OLUR olmaz bilemem.
Ama olması için bir çaba ve bunun için geliştirilmiş bir strateji olması hoşuma gidiyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Doğayla Uyumlu Yaşam Stratejisi”ni açıkladı ve “Dünyanın yeni şehirlerini tasarlamak için yola çıktık” dedi.
Kentin ekonomisini doğayı koruyarak büyütme gibi bir hedef var.
Şehir merkezinden kırsal alana beş İzMiras Rotası belirlenmiş. Şehir içerisinde yürüyüş ve dinlenme alanları çoğaltılarak mahalle kültürünün yeniden tesisi düşünülüyor.
Kenti yeşil koridorlarla kesintisiz olarak kırsal alana bağlamak gibi bir fikir var.
Bu Cittaslow Metropol programında da işleniyor. Bu programla 1999 yılında İtalya’da kurulan ve 30 ülkeye yayılan Cittaslow felsefesinin, metropollerde uygulanmasını hedefliyor.
Hepsi kulağa hoş geliyor.
Bir bölümü bile yapılsa kentlerimiz nefes alır eminim.
Destekliyorum.
Paylaş