Paylaş
Çeşme’yi, Bodrum’u, Marmaris’i kıyıları dolduran, ama hiçbir kuralı takmayan arkadaşım; çocuklarımız ancak o da şartlar uyarsa 21 Eylül’de okullarına gidebiliyorsa bu senin yüzündendir.
Barlarda, plajlarda o kadar uyarıya rağmen eller havaya yapan arkadaşım; gelinen bu noktada senin büyük kabahatin var.
“Bize bir şey olmaz” diyen arkadaşım; bitmeyen birinci dalganın nedeni de sensin...
***
Ben evinize kapanın, hayatı durdurun demiyorum elbette...
Bunu kimse de istemiyor.
Üstelik ben de salgının ilk gününden bu yana işime gidiyor, ziyaretlerimi yapıyor, günlük hayatın gereklerini yerine getiriyorum.
Ama kalabalıklara girmiyorum.
Mümkün oldukça evden çıkmıyorum.
Çıksam bile söylenen bu tedbirlere aynen uyuyorum.
Uymayanları uyarıyorum.
Ya da o ortamı bir bahaneyle terk edip gidiyorum.
***
Bu hepimize bir uyarıdır.
Okullar maalesef bu sorumsuz kişilerin kurallara uymaması nedeniyle bir süre daha ertelenmiştir.
Ve böyle devam ederse yine ertelenecektir.
Yeni başlayacaklar için
özel çözümler gerekir
PANDEMİ her şeyi yeniden düşünmemize neden oldu.
Örnek mi?
Yaşayarak öğrendiğim bir süreci size anlatayım.
Oğlum Atlas geçen yıl Piri Reis’te birinci sınıftaydı.
Ana okulundan beri gittiği okuluna zaten alışıktı.
Her çocuk gibi biraz da okuma yazmayı önceden öğrenmişti.
Çok mutlu bir ilk dönem geçirdi.
Ta ki...
Hayatımıza yeni giren bir kavramla tanışıncaya kadar; yani pandemi...
Atlas da online eğitimle ikinci dönemi bitirdi.
Okul iyi hazırlandı ancak yine de yüz yüze eğitim gibi olmadı.
Olamazdı da...
Ama ilk dönemde okuma yazmayı öğrenmiş olması çok önemliydi.
Şimdi düşünüyorum da; okula yeni başlayacak bir öğrenci için online eğitim ne kadar verimli olacak.
Atlas’ın şansı ilk dönem okula gidebilmiş olmasıydı, şimdi bu iş uzarsa okula yeni başlayacak çocuklarımız ne yapacaklar?
Bence Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu çocuklar için özel çözümler de üretmesi gerekir.
Artan dolar ve
dalgalanan ekonomi
SON günlerde dövizdeki artış dikkat çekici.
Mesleğe ekonomi gazetecisi olarak başlamış biriyim.
30 yılı geçen meslek hayatımda hep şuna dikkat etmişimdir.
Türkiye’de döviz hareketleninceye kadar kimse bir şey söylemez.
Hele dolar biraz yükselince hemen kriz söylentileri çıkar.
Büyüme de, krizler de aslında çok normal...
Tekrar edeyim.
Ben Türkiye’nin geleceğine inanın biriyim.
Vaktim oldukça her yere gidiyorum.
Organize sanayi bölgelerini, serbest bölgeleri, sanayi kuruluşlarımızı ziyaret ediyorum.
Bu işletmelerin sahipleriyle, yöneticileriyle konuşuyorum.
Ve bir çoğuyla gurur duyuyorum.
Rekabetçi, kalitesi tescillenmiş bu şirketler pandemi döneminde bile üretmeye devam ettiler.
Dolar iner çıkar...
Benim baktığım Türkiye’nin üretmesidir.
Türkiye daha fazlasını yapmalıdır.
Yaptığında şunu göreceğiz.
Bu dalgalanmalar azalacak ve gelecek planlarını daha sağlıklı yapabileceğiz.
O yüzden Türkiye’nin önce üretime odaklanması, teknolojisini yenilemesi gerekir.
Bunları yaparken de demokrasisini güçlendirmeyi ihmal etmemeli.
Sosyal medya perhizi yapıyor musunuz?
VALLA ben yapıyorum.
Gün sonunda telefonuma gelen “kullanım mesajlarına” bakıp kendime ayar veriyorum.
Ve oluyor.
Gerçekten de oluyor.
İnstagram’a, Twitter’a, Facebook’a bakmadan da oluyor.
İnanın daha iyi de oluyor.
Bana zaman kalıyor; sevdiğim şeylerle daha çok uğraşma şansı veriyor.
Tavsiye ederim.
Kaynaklar kentsel dönüşüme gitmeli
FAİZLER düşünce otomotive, gayrimenkule müthiş bir ilgi oldu. Bu dönemlere dikkat etmek de gerekir. Çünkü suni balonlar oluşuyor. Stokların eritilmiş olması elbette güzel ama bundan sonra başlanacak yeni projelerde hata yapmamak gerekir.
Ve hatta uzun bir süre yeni proje yerine kentsel dönüşüme kaynak aktarmak gerekir.
Yık yap değil; yeniden tasarlanmak temel felsefe olmalı.
Sağlıksız yapıları doğru bir dönüşümle kente kazandırmak gerekir.
Devlet teşvik verecekse bu alanda kaynaklarını kullandırmalı.
Hem Türkiye kazanır, hem de kentlerimizi biraz olsun sağlıklı bir yapıya kavuştururuz.
Paylaş