Dertleşme

BİLGİSAYARIMIN başına geçtiğimde son birkaç yılı düşündüm. Gece gündüz, yaz kış demeden ve hiç temposu düşmeyen gündemi...Yorulmuşuz...

Haberin Devamı

Arkadaşlarımla, dostlarımla konuştuğumda, yaptığım iş görüşmelerinden bunu anlıyorum.
Ne kadar çok yorulduğumuzu, ne kadar çok gerildiğimizi, ne kadar çok stres yüklü olduğumuzu...
Bir buçuk yılda dört seçim, bir referandum geçirince hayat kolay olmuyor işte...
Ha bir de 15 Temmuz darbe girişimi...
O hain ordusunun yaptıkları...
Meydanların gerilimi ister istemez topluma yansıyor, evlerin içine giriyor, iş yerlerinin koridorlarında geziniyor.
“İzlemiyorum, takip etmiyorum, okumuyorum” filan deyip, sanki gündemden kopuk olduğunu ima edenlerin aslında olayların tam ortasında olduğunu da biliyorum.
Bugünün dünyasında habersiz kalamıyorsun ki, televizyon seyretmesen, sosyal medyadan takip ediyorsun.
Yani kaçış yok...


***


Hep söylüyorum.
Bu gerilimi azaltmak önce siyasete, siyasetçilere düşüyor.
Bana göre tonun, üslubun mutlaka değişmesi gerekir.
Olaylara bakış, yorumlama mutlaka yumuşamalı...
Diyalog toplumun geneline yayılmayı...
Ve bizler de yeniden fabrika ayarlarımıza dönmeliyiz.
Bu ülkenin güçlü ve büyük bir ülke olduğunu yeniden hatırlamalıyız.


***

Haberin Devamı

Kişisel olarak şunları yapıyorum...
Elbette bir gazeteci olarak gündemden uzaklaşma, siyasetten kopma, tartışmalardan uzakta kalma gibi bir lüksüm yok.
Son dönemde kendi kendime aldığım bir karar da var.
Üye olduğum sivil toplum örgütlerinin sayısı neredeyse 30’a yaklaşınca, aralarında bir konsolidasyon yaptım.
Eğitimle uğraşanları listenin önüne aldım ve boş vakitlerimde onlara zaman ayırmaya başladım.
Çünkü çocuklarla, gençlerle vakit geçirmek, onların geleceği için bir şeyler yapmak gerçekten de bana iyi geliyor.
Bir çocuğun bile hayal kurmasını sağlamak bana çok anlamlı geliyor.
Bu ara bir şey daha yaptım.
Enerjimi alan insanları uzaktan sevmeye karar verdim.
Hayata pozitif bakan, biraz da bardağın dolu tarafını konuşan insanlar ruhuma daha iyi geliyor bu ara...
Yazın gelmiş olması da güzel...
İnsan ister istemez biraz rahat oluyor, ruhlar da yaz moduna giriyor.
Daha relaks oluyor.
Müthiş yaz konserleri var.
Çok ünlü sanatçılar Türkiye’nin birçok yerinde bu yaz konserler verecek.
Sanki biraz müzik de iyi gelecek.
Biraz da yüzmek, biraz da sayfalar arasında kaybolmak...
Yaz sonu Türkiye’nin gerçek gündemini konuşmalıyız.
Gerçekten de büyük ülke olunca problemler de büyük oluyor.
Hiçbiri halledilmeyecek değil.
Yeter ki, konuşalım.


Bodrum mu, Çeşme mi?

Haberin Devamı

VALLA ikisi de...
Bodrum da çok güzel, Çeşme de...
Hem ikisi rakip değil ki, her ikisi de ayrı bir değer...
Ama niye her sene ikisi arasında bir kıyaslama yapılır?
Yapılıyor işte...
Ama yanlış.
Bodrum ve Çeşme, Türkiye’nin turizmdeki en önemli zenginlikleri...
Bodrum çok büyüdü, ama o kendine özgü görüntüsünü korumayı başardı.
Ben Bodrum’da vakit geçirmekten her zaman keyif alıyorum.
Kışlarını daha çok sevdiğimi söylemeliyim bu arada...
Çeşme, giderek bir Saint Tropez, Monaco havasına bürünmüş durumda...
Çeşme’siz bir yaz, bir tatil artık olmaz bilesiniz.
Hele Alaçatı, galiba Bodrum gibi kışlarını daha çok sever oldum.
Kıyaslama yapmayın, ikisine de gidin.

Haberin Devamı


İyi ama stadımız yok ki

GÖZTEPE, Süper Lig’e çıktı.
Yine, yeniden tebrik ediyorum.
Büyük iş başardılar.
Bu yıl da beklentimiz çok...
Mehmet Sepil’e katılıyorum, “İki yıl düşmezsek şampiyonluğa oynarız” diyor.
İyi de hangi statla...
Sahi Göztepe nerede oynayacak?
Atatürk Stadı’nda mı?
Futbolcuların burada oynamamak için kaçtığını biliyorum, seyircilerin de keyif almadığını dünya alem biliyor.
Üstelik seyirci baskısını bu statta kuramıyorsunuz, bu da evsahibi takım için büyük dezavantaj...
Göztepe’nin stadı yeni ihale oldu, bitmesi iki sezonu bulur.
Ne diyor Sepil...
“İlk iki yıl önemli...”
Yine döndük mü en başa...
Arkadaş yine söylüyorum.
İzmir futbolunda kalıcı bir başarı isteniyorsa, iyi statlarımızın olması lazım.
Ve bu statlardan iyi gelir sağlanması gerekir.
Başka formülü olan varsa dinlemeye hazırım.

Haberin Devamı

Karşıyakalı kardeşim

BAK lafım sana...
Öyle “Aşk, Karşıyaka aşk” diyerek...
Öyle “Canım feda olsun sana” diyerek...
Öyle “Hayata yeşil kırmızı bakıyorum” diyerek...
Öyle “İzmirli değil, otuz beş buçuğuz” diyerek...
Taraftarlık olmaz.
Bu sloganları at, maçta takımına her türlü desteği ver, biraz da somut adımlar at.
Ey Karşıyaka...
Camiana sahip çık.
1912’de kurulan Türkiye’nin en eski kulüplerinden biri olan Karşıyaka’na sahip çık.
Bu işler bağırarak, çağırarak, slogan atarak, geçmişin başarılarını konuşarak olmaz.
Ne mi yapacaksın?
Geçmişin doğrularını bugüne adapte edeceksin.
Gereğini yapacaksın, gerçek bir taraftar gibi davranıp...
Kongrene sahip çıkacaksın, yönetimlere talip olacaksın, elini cebine atacaksın, özel projeler geliştirerek maddi sıkıntıları atlatacaksın, kalıcı gelirler yaratacaksın...
Sadece maça gidenlerin değil, gitmeyenlerin de ilgisini çekeceksin.
Koskoca Karşıyaka’yı ayağa kaldıracaksın.
Öyle bir kaldıracaksın ki, yeniden güzel günler gelinceye kadar oturtmayacaksın.
Var mısın kardeşim...

Yazarın Tüm Yazıları