Paylaş
Şöyle yazmışım.
“27 Mayıs 1960’ı yaşamadım. Ama iyi biliyorum. Demokrasimizin kendisini zor tedavi ettiğini yaşayarak gördük. 12 Eylül 1980’i yaşadım. Hayatıma getirdiği değişiklikleri iyi biliyorum. Yıllar sonra demokrasiye dönülse de; çarkların çalışmasında, ahenginde hep sıkıntılar oldu. Devletleri büyük yapan sadece ekonomileri değildir. Aslında onları yücelten, büyüten demokrasileridir. Bazı kavramların içini boşaltıyoruz ya da yeteri kadar önem vermiyoruz. Daha güçlü demokrasiyi toplumun her kesiminin istemesi gerekir.”
Ve eklemişim.
“’Bir daha darbe olmaz, o iş çoktan kapandı’ diyorduk. ‘Bırakın tankların yürümesini, post modern darbe de olmaz, e-muhtıra dönemleri bile geçti’ diyorduk. Yanılmışız. O yüzden ben 15 Temmuz’a akıl tutulması diyorum. Üniforma giymiş hainler devleti ele geçirmek istemiş ama karşılarında Türk insanını bulmuştur. O yüzden bu sefer umutluyum...”
Böyle yazmışım, buna benzer ifadelerle çok sayıda kaleme almışım.
Hep şuna inandım.
Türk insanı sağduyuludur.
Konu devletin bekası, geleceği, vatanı, toprağı olduğunda bir başka cesurdur.
Nitekim tarihimiz bu öykülerle doludur.
Siyasetin dili değişmeli
Başka neler yazmışım.
Örneğin siyasetin dilinin yumuşamış olmasının Türk demokrasisi için uzlaşma zemini hazırlayabileceğini söylemişim.
Yenikapı ruhunun korunması gerektiğini yazmışım.
Koşullar hazır olduğuna göre sivil bir anayasa için partilerin ortak bir çalışma yapabileceğini vurgulamışım.
Peki ne oldu?
Yenikapı ruhu uzun sürmedi.
Bir referandum yaşadık, bu siyasetin dilini daha da sertleştirdi, bütün partilerin katıldığı bir sivil bir anayasayı da yazamadık.
Ben yine aynı şeye dikkat çekmek istiyorum.
Siyasetin dili ve üslubu değişmelidir.
Ancak böyle toplumsal sorunların üzerine gidebileceğiz.
Devletin bekaası için
İddianamelerin büyük kısmını okudum.
Şunu gördüm.
Türkiye gerçekten de direkten dönmüş.
Anlamakta zorlandığımız bir takım acemilikler olabilir. Ama iyi ki; bunlar olmuş.
Yoksa Türkiye’nin beka sorunu olacaktı, geleceğine ipotek koyulacaktı.
O yüzden bu darbe girişiminin bütün detayları ortaya koyulmalı, suçlular mutlaka cezalandırılmalı.
Ama daha da önemlisi; bu yaşananlardan dersler çıkararak, buna benzer yapılanmaların önüne geçilmesidir.
Devlet kendini koruyacak mekanizmaları bulmalı ve hayata geçirmelidir.
Nasıl bir hainliktir
Arkadaş okudukça hepimiz dehşete kapıldık, iddianameler ortaya çıkınca hepimiz çok büyük ve gizli bir örgütlenmenin varlığından haberdar olduk.
Akla gelmeyecek yöntemler, kimsenin düşünemeyeceği organizasyonlar...
Ve sonra da insan kızıyor, üzülüyor.
Bu nasıl bir hainliktir...
Ama dediğim gibi bir akıl tutulması.
Düşünmüyorsan var mısın?
Şöyle de yazmışım.
Hayatı boyunca kendime bile eyvallahı olmayan biri olarak bazı şeyleri anlayamıyorum. Yok abisine soracakmış, yok abisine göre hareket edecekmiş, yok abisinin emrini sorgusuz sualsiz yapacakmış. Arkadaş Allah sana niye akıl, fikir veriyor. Düşünmen için, sorgulaman için, doğruları bulman yanlışları ayırt etmen için, insanlık için güzel şeyler hayal etmen için...
“Düşünüyorum, öyleyse varım” sözünü boşuna mı söylemiş Fransız filozof Descartes...
Paylaş