Paylaş
Bakın bir örnek Amerika’dan vereyim. Biliyorsunuz kasım başında Amerika yeni başkanını seçecek. Normalde insanlar sandık başına gider, oyunu atar, seçimleri takip ederdi.
Şimdi ise pandeminin etkisiyle oylarını posta yoluyla kullanmayı tercih ediyor. Geçen seçimlerde sadece 75 bin kişi bu yöntemle oy kullanmıştı. Bu sayı daha iki hafta olmasına rağmen 30 milyonu bulmuş. Yani birçok kişi evlerinden çıkıp oy kullanmak yerine riskleri minimize etmek için postayla oylarını yollamış. Kimse kalabalıklara karışmak istemiyor anlaşılan...
Bu örnekler elbette çoğalacak.
Yazın getirdiği rehavet biraz sonlandığında ve kış bastırdığında büyük ihtimal bizler de daha çok evlerde olacağız.
Ve bir gerçek daha var ki; Avrupa ikinci dalgayı ilan etmiş durumda.
Sosyal medyadan İtalya’nın Roma’sını, Fransa’nın Paris’ini, İngiltere’nin Londra’sını, İspanya’nın Madrid’ini izliyorum.
Sokaklar bomboş, o kalabalık görüntülere alışık olduğumuz geniş caddeler derin bir sessizlik yaşıyor.
Almanya biraz daha rahat gibi gözükse de Fransa’nın rakamları 30 binin üzerinde vaka sayısını gösteriyor.
Sonrasında da olağanüstü önlemler gelmeye başladı. Fransa’da pek çok şehirde geceleri sokağa çıkma yasağı var. Sabaha kadar açık gece kulüpleriyle meşhur Berlin’de her yer akşam 23.00’de kapanıyor. İspanya’da, İtalya’da, Hollanda’da, Belçika’da, Avusturya’da, Çek Cumhuriyeti’nde özel önlemler geldi.
Bizde yeniden sokağa çıkma yasağı olmayacağı söyleniyor.
Ancak rakamlar salgının ilk günlerine geri dönüldüğünü gösteriyor.
Hepimizi zor bir kış bekliyor.
Unutmamak gerekir ki; Avrupa’da hayat yavaşlamaya başladı.
Yavaşlayan sadece hayat değil ekonomiler de olur.
Bizim ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerine ihracat yaptığımızı düşünecek olursak ekonomide de yeni hamleler gerekecek gibi gözüküyor.
Ne garip değil mi?
YAKIN zamana kadar maskeli birini gördüğümüzde içimizden “Ne hastalığı var acaba?” derdik, biraz da yakınımıza geldiğinde çekinirdik.
Şimdi ise maske takmayan biri yanımıza geldiğinde kaçar oluyoruz.
Ve biliyoruz ki;
En az 2021 yazına kadar maskeli hayat bizleri bekliyor.
Toplantılar kişiye özel olmalı
GÜNLÜK hayattan kopmadan toplantılara gitmeye çalışıyorum. Elbette kurallara uyarak, maske takarak, mesafeleri koruyarak. En az bir yıl daha buluşmalar, toplantılar mümkünse az kalabalıklarla olmalı. Ama bakıyorum eski alışkanlıklar yine devam ediyor. Özellikle parti toplantıları, yerel yönetim buluşmaları yine çok kalabalık ve gereksiz bir seremoni içinde sürüyor. İnsan doğal olarak çekiniyor.
Çünkü çemberin daraldığını, en yakınlarımıza kadar geldiğini biliyoruz, duyuyoruz. Bence toplantılara katılacaklara “Kişiye özel” notu geçilmeli ve belirlenen isimler dışında kimse alınmamalı. Başka çaresi yok... Hem tedbirlere uymamız için, hem de hayatın akışını sağlayabilmemiz için bu şart...
Okul hepsine iyi geldi
İKİ gün bile olsa, yarım gün bile olsa okulların açık olması o kadar önemli ki...
Ben oğlum Atlas’ta bu heyecanı hissediyorum.
Yakın çevremdeki çocukları, gençleri takip ediyorum.
Okul hepsine iyi geldi.
Okulları açık tutmanın yöntemlerini bulmalıyız.
Gerekiyorsa tedbirleri başka alanda sıkı tutmalı ama okulları tam eğitime açabilmeliyiz.
Yüz yüze iletişimden yanayım
PANDEMİ sürecinde pek çok şirket, çalışanlarının sağlığını korumak adına evden çalışma sistemine geçti. Bu kararı salgının ilk günlerinde alan ve pek çok şirkete örnek olan da Microsoft oldu. Geçenlerde şirketten bir açıklama daha yapıldı. Çalışanlar yeni dönemde haftalık toplam çalışma saatlerinin yüzde 50’sinin altında kalan bir süre boyunca evden çalışabilecek.
Yani evden çalışmak kalıcı hale getirildi.
Sürekli evden çalışmak isteyenlerin yöneticilerinden onay alması gerekecek. Sosyal medya platformu Twitter da şirket çalışanlarının isterlerse sonsuza dek evden çalışabileceklerini açıklamıştı.
Microsoft her ne kadar dünyanın en yenilikçi şirketi olsa da ben hala geleneksel yapının, yani yüz yüze iletişimin daha verimli olduğunu düşünenlerdenim.
Paylaş