Paylaş
24 Haziran’da sandık başındayız.
Meclis o gece netleşmiş olacak.
Eğer Cumhurbaşkanlığı için 50 artı biri alan çıkmamışsa, bir kez daha bu sefer 8 Temmuz günü sandığa gideceğiz.
Ve ülkeyi beş yıllığına yönetecek Cumhurbaşkanı’nın ismi belli olacak.
Bu hafta o yüzden kritik; Saadet Partisi’nde Temel Karamollaoğlu’nun açıklanmasından sonra geriye CHP’nin adayı kaldı.
CHP de tarih verdi; 4 Mayıs Cuma...
Ancak bu tarihten sonra listelere odaklanılacak.
***
AK Parti daha hazır gözüküyor ve takvimi en hızlı çalıştıran parti konumunda...
MHP’de de aday adaylığı başvuruları bitmek üzere...
CHP için de bu hafta sonuna kadar süre var.
Neyse...
Benim söylemeye çalıştığım şu...
Bakıyorum yine tanıdık, bildik, her seçimde aday olan isimler...
Bu söylediklerim bütün partiler için geçerli...
***
Bana göre siyaset asla meslek değildir.
Siyaset bir hizmet etme yeri...
Ve yine bana göre bunun bir süresi olmalı.
AK Parti’nin üç dönemle sınırlandırılmış milletvekilliği ilkesini o yüzden hep destekledim.
Aslında üç dönem bile fazla...
İki dönem; 8 ya da 10 yıllık bir süre siyaset yapmak için yeterlidir.
Hem siyaset yapmak için ille de milletvekili olmak gerekmez ki?
Hizmet etmek için türlü yollar, görevler, makamlar var.
Ama siz bu süreyi açık, sınırsız koyarsanız; kimse çıkıp milletvekilliği için yarışa girmek istemez.
Çünkü sınırlanma olmayınca; siyaseti bir meslek gibi gören, kadrolu siyasetçiler oluyor.
Böyle olunca da yeni isimler siyasete girmekte zorlanıyor.
Türkiye’nin siyaset yapma biçimini değiştirmesi kadar bu ilke kararlarını da gözden geçirmesi gerekir.
Sivil toplum örgütlerinde
görevler sınırlanmalı
BU söylediklerim, yazdıklarım; sivil toplum örgütleri için de geçerli...
Yani başkanlıklar sınırsız olmamalı.
Belki bir dönem bile yetebilir.
Bu bir bayrak yarışıdır.
“Kime bırakacağım” düşüncesi yanlıştır.
Kim gelirse gelsin, kim olursa olsun; sivil toplum örgütlerinde de başkanlıklar, yönetim kurulları belirli bir süre için sınırlandırılmalıdır.
Hep aynı isimler
Hep aynı yüzler
SİYASİ kulislerde konuşulan isimlere bakıyorum.
Arkadaş; hiç mi bu isimler değişmez.
Hani gençlerimiz, hani kadınlarımız, hani yeni yüzler, yeni isimler...
Yok...
Peki arkadaş?
Şikayet ettiğimiz siyasetin üslubunu kim değiştirecek?
Halkın beklentilerine uygun siyaseti kimler yapacak?
Cevabını bulamıyorum.
Türkiye’de siyaset gençleşmeli
ŞÖYLE de çelişkili bir durum var.
Aslında gençler arasında siyasete ilgi duyan çok insan var.
Bunu arada ders vermeye gittiğim üniversitelerde görüyorum.
Yine bana ziyarete gelen gençlerde fark ediyorum.
Düşündüğünüzün aksine gençler siyasetle ilgileniyor, Türkiye meselelerine kafa yoruyorlar.
Tek farkları...
Hayata bakışları, kullandıkları yöntemler, konuştukları dil...
Büyük fotoğrafı görüyorlar ama küçük fotoğrafı da unutmuyorlar.
Hayatın bütün detaylarına hakimler...
Ve hayalleri Türkiye’yle sınırlı değil.
Dünyadaki her gelişmeyi iyi takip ediyorlar.
O yüzden siyasetin yolu bu gençlere açılmalı.
Ama bu nasıl olacak?
Meclislere bakıyorum.
50’li yaşlar bizde genç kabul ediliyor.
Fransa’yı bugün 40’ına yeni gelmiş bir başkan yönetiyor.
Kanada’yı da öyle...
Avrupa’nın birçok ülkesinde 30’lu yaşların başında bakanlar var.
Türkiye’de siyaset gençleşmeli...
Paylaş