Paylaş
Çünkü sadece bizim değil, dünyanın tartıştığı bir konu bu...
İşte “Roma” filmi...
Netflix’le Cannes Film Festivali’nde geçen yıl yaşanan kavga sonunda “Roma”yla birlikte diğer filmlerini de festivalden çekmişti...
Tutucu Fransızlar mı kazanacak Netflix mi?
Steven Spielberg de, “Televizyon için yapılan bir filmin yeri Oscar değil Emmy olmalı” diyerek Netflix karşıtı bir pozisyon aldı...
Ama bir Netflix yapımı olan “Roma” da gitti Venedik’te Altın Aslan’ı kazandı, İngiliz BAFTA’yı aldı, Oscar’ın habercisi Altın Küre’yi kazandı...
Pazar akşamı da Oscar için yarışacak...
Bizim geçen haftadan beri tartıştığımız meseleyi dünya sineması uzun süredir tartışıyor...
Sinemaya büyük bir darbe mi bu, yoksa büyük bir devrim mi?
Önümüzdeki yıllarda Cannes Film Festivali de geri adım atarsa -ki bana göre atacak- ve vizyona girmemiş filmleri de festivale davet ederse ne olacak?
Sinema salonlarının sonu mu?
Bunu bugünden kimse bilmiyor...
Belki yakın zamanda tüm filmler sadece 1-2 hafta vizyonda kalacak, salonlarda film sirkülasyonu belki çok daha hızlı olacak...
Belki sinema salonları bambaşka bir hale dönüşecek... Bilemiyoruz...
Ama bilinen gerçek şu: Artık dünyada Netflix’siz bir sinema pazarı düşünmek mümkün değil...
BKM’cilerin de yakın çevresine, “Bunu denemek istiyoruz, ne sonuç alacağımızı biz de bilmiyoruz ama bunu görmek istiyoruz” dediğini öğrendim.
Yılmaz Erdoğan, bu konuda haklı gibi görünüyor. Yani, uzağı görme anlamında, diğer sinemacıların bir adım önünde gibi...
İşte Netflix’in gerçek abone sayısı
Önceki gün Netflix’in Türkiye’deki abone sayısı için “170 bin civarında olduğu tahmin ediliyor” diye yazmıştım...
Bunun kullanıcı sayısı olduğunu öğrendim...
Biliyorsunuz bir üyelikten 5 kişi yararlanabiliyor Netflix’te...
Mesela bizim evde 1 abonelik var ama tablet, telefon, TV gibi farklı aygıtlardan bağlanan 4 kullanıcı var...
İşte bu toplam kullanıcı sayısı 170 bin civarındaymış...
Abone sayısı ise hazır olun tam rakamı veriyorum, 65 binmiş...
Prag gibi olmasın
Bizim şehirlerimizi, başka ülkelerin şehirlerine, meydanlarına benzetme çabasını oldum olası sevmemişimdir.
Mesela bir ara Harbiye-Taksim arası Şanzelize gibi olacaktı...
Sonra Kadir Topbaş, Zincirlikuyu-4. Levent arasını, trafiği yer altına alarak Şanzelize gibi yapmaya niyetlendi...
En son Kasımpaşa ve Okmeydanı’nın Şanzelize olacaktı...
Hyde Park gibi olacak... Central Park gibi olacak sözlerini de çok duymuşuzdur.
Rahmetli Özal da, Türkiye’nin küçük Amerika olacağını söylerdi...
En son Mansur Yavaş, Ankara’da seçilirse Ulus Meydanı’nı Prag gibi yapacağını söyledi...
Nedir bu imitasyon merakı anlamış değilim...
Orijinali varken çakma Şanzelize’ye, Prag’a ne gerek var...
Tamam turistiyle, trafiğe kapalı alanıyla Prag’ı örnek olarak veriyor Mansur Bey ama merak ediyorum seçmenleri arasında Prag’ı bilen kaç kişi var acaba?
Bu vaadin neyi ifade ettiğini kaç kişi anlıyor?
O yüzden bırakın Prag’ı Şanzelize’yi falan Ulus’u kendine has özellikleriyle Ulus gibi tasarlayın lütfen...
Modacılara da inanmam artık, Hadise’ye de...
Eyy Cengiz Efendi söyle bakalım, Hadise’nin kürkü sahte diyordun gerçek çıktı, Tom Ford kürk üretmez diyordun tavşan kürkü çıktı ne diyeceksin şimdi...
Kimselere gerek kalmadan kendi kendime bu soruyu soruyorum işte...
Ve cevabını da veriyorum:
Bundan sonra modacılara da inanmam, Hadise’ye de...
Hadise düpedüz yalan söyledi ve tüm kamuoyu gibi beni de kandırdı...
Ama mumu yatsıya kadar bile yanmadı.
Dün menajerine sordum, “Hani kürk gerçek değildi” diye...
Ne dese beğenirsiniz, “Ülkede bu kadar sorun varken tek derdimiz Hadise’nin kürkü mü kaldı” dedi...
Al Hadise’yi, vur menajerine...
Üzerine de Tom Ford’u koy ama...
8 yıl önce Karl Lagerfeld’le
2010 yılının sonunda Moskova’da tanışmıştım Karl Lagerfeld’le...
2011 yılının Pirelli takviminin fotoğraflarını çekmişti ve takvimin lansmanında hiç çıkarmadığı deri eldivenleriyle sıkmıştı elimi...
Hâlâ evde durur, mitoloji ve tanrıçalar konseptli bir takvimdi...
Bütün beyaz mankenlere güzel tanrıça rolünü verirken, takvimdeki tek siyah manken olan Jeneil Williams’a Hades rolünü vermişti...
Hades, Yunan mitolojisine göre ölülere hükmeden yeraltı tanrısıdır.
Görünmez bir tanrıdır, acımasız ve korkunçtur...
Hem ülkesi hem de kendi çirkindir.
Bu rolü siyah bir modele verdiği için ırkçılık eleştirilerine maruz kalmıştı Karl Lagerfeld...
Bugün aynı şeyi yapsa çok daha büyük eleştiri alırdı.
İşte Karl Lagerfeld denince aklıma siyah modele oynattığı Hades rolü gelir, bir de deri eldiveninin tuşesi...
Paylaş