Paylaş
Bu arada Kudüs konuşmasında dikkatimi çeken bir husus Trump’un beden dili oldu. Trump’u sessiz izlediğiniz zaman asla dünyayı ayağa kaldıracak bir meseleyi konuştuğunu anlamak çok zor.
Baş hafif sağa eğik, gözler kısık, el hareketleri naif, dudaklar adeta “öpücem seni” edasında, tuhaf kıvırmalar vs.
Bu hususu beden dili uzmanlarına bırakıyor ve yapacakları değerlendirmeyi merakla bekliyorum.
Kudüs’ün, Filistinli Müslümanların ve tüm dünya Müslümanlarının Trump için bir şey ifade ettiğini zannetmiyorum.
Bizim yanlışımız, Amerika veya İsrail’de olan/olacak olan yönetim değişikliklerinden medet ummak. Dünya barışının onlar için bir anlamı olduğuna inanmak.
Dünyada plan kurucular var ve her şey onların istediği gibi oluyor. Planlarını bozmak isteyenleri hizaya nasıl getireceklerini de çok iyi biliyorlar. İsimler üzerinden değil hedefleri üzerinden ülke yönetiyorlar. Dış politikalarını iç politikadaki muhalefetin dışında tutmayı başarabiliyorlar.
Bir Türk vatandaşı olarak dün ağladığım Filistin için bugün de ağlamak ve “Kahrolsun İsrail!” diye slogan atmak istemiyorum, atmayacağım da. Milyonlarca Müslüman yıllardır aynı sloganı atıyor. Müslüman olarak değil yüzyılları, bir gün sonrasını bile planlamadıkça ve içinde olduğumuz durumun düzelmesi için Allah’tan bize torpil geçmesini bekledikçe durum değişmeyecek. Her krizde bir slogan atıp evlerimize geri döneceğiz.
Şahsım adına söyleyebilirim ki; yıllardır süregelen bir haksızlık ve zulüm, bana başka bir şey yapmayı öğretmediyse eğer, ağlamaya da hakkım olmadığını düşünüyorum.
Ortadoğu’dan ümidim yok lâkin Türkiye olarak aklı başında stratejiler geliştirmek ve bunu karşımızdakinin oyunu ile oynamak durumunda ve zorundayız.
Bakın, İsrail Enerji Bakanı daha yeni “…Bizim birçok Müslüman ve Arap ülkesiyle kısmen gizli bağlantılarımız var ve genellikle bu bağlantıdan utanan biz değiliz. Bu ilişkilerin gizli tutulmasını isteyen karşı taraflar. Bizim için sorun değil ancak karşı tarafın isteğine saygı gösteriyoruz. Bu nedenle gizli tutuyoruz. ABD Başkanı Donald Trump’ın liderliği altında bölgede yeni bir uluslararası ittifak kurma fırsatı bulunuyor. İran tehdidini bertaraf etmek için büyük ve kapsamlı bir stratejik planı hayata geçirmeye ihtiyacımız var.” açıklamasını yaptı.
Amerika Suudi Arabistan’dan bir Türkiye yaratmak istiyor. Bir türlü tutturamadığı ılımlı İslam modelini Suud’da denemeye kararlı görünüyor.
Hem karakter olarak hem Vahhabilik inancı gereği Suud’un isabetli bir seçim olduğunu kabul etmeliyiz ama bir gerçek var ki, insan üstüne yapılan planlar her zaman tutmayabilir.
Bugün Kudüs’ün gidişine göz yumduğumuz takdirde yarın Mekke ve Medine’ye sıra gelecektir. Yer yüzünü cehenneme çevirip ardından “her şey barış (!) için” masallarını dinlemeye devam edeceğiz. Amerika zaten filmleriyle mutlu bir son için mutlaka Amerikalı kahramana ihtiyaç duyulacağını kafalara yerleştirdi. Geriye o kahramanı beklemek kaldı. Her ne kadar şimdiye kadar filmlerdeki mutlu sonu işgal ettiği ülkelerde gerçekleştiremediyse de önemi yok. Tekrar dener, nasılsa zararı kendisine dokunmuyor.
Oyun kurucular istediği takdirde terör de biteceğine göre barışın önündeki tek engel olarak oyunbozanlar kalıyor.
Arapların ilgisizliği elbette bizim için bir bahane olamaz. Biz VİCDAN’ımızın sesini dinleyen CESUR bir milletiz. Bunu dünya çok iyi biliyor; benim endişem ise bizi bunlarla vurmaları. Suriye’de yaşananlar bunun ispatıdır.
Hem kendimiz hem dünya mazlumları için duygusal değil akılcı davranmak zorundayız.
Paylaş