Paylaş
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama Amerika, İsrail ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, ülkeler en temel politikalarını kendi vatandaşlarının emniyeti, huzuru ve özgürlüğü üzerine konumlandırılır. Ama Ortadoğu ülkeleri söz konusu olunca en temel politika “DİN”dir. Öncelikli sorun, dinin ılımlaştırılması veya diyaloga açık hâle getirilme çalışmalarıdır.
Halbuki İslam’ın ılımlaştırılmaya değil, akıllı inananlara ihtiyacı vardır.
Bugün “Müslümanların terörist olarak algılanması” planını ve programını kim yapmış olursa olsun, malzeme Müslümanlardır.
Ölen de öldürülen de aynı dinin farklı mezheplerine mensup olan Müslümanlardır.
Ümmet için ölmenin faziletiyle büyüyen çocukların, ölümden sonraki cenneti kazanabilmeleri için bu dünyalarını cehenneme dönüştürenlerin tuzaklarına düşen insanların ülkesidir; Ortadoğu.
İslam dünyasının, yarını için yapacağı en büyük yatırım; kendi çocuklarını, “ülkeleri için yaşamaları gerektiğine” inandırmaktır. İnsanlar bir birey olarak hayatlarının değerini, ümmet için hatta insanlık için yaşamanın ve yaşatmanın anlamını öğrendiği zaman radikalizm zaten doğal olarak bitecektir.
Suud, bugüne kadar ne Ortadoğu’da yaşanan zulme ses çıkarmıştır, ne yok olan hayatlara, ne de ülkesinde yaşayan kadınların gasp edilen özgürlüklerine. Yakın zamanda yoğun protestolara neden olan “kadınların araba kullanma yasağı”nın kaldırılmasını, ılımlı İslam’a geçecek olmalarının bir işareti olarak da görmüyorum.
Suud, Müslüman ülkeler arasında kadınların en çok baskı altında olduğu ülkedir. Önce kendi ülkesindeki kadınların özgürlüklerine ılımlı yaklaşsın, somut adımlar atsın…
Komplo teorisi olarak görebilirsiniz ama ben Türkiye’de yıllar önce “Dinler arası diyalog” adı altında adım atılan projenin başka versiyonu olarak görüyorum, Suud’un Ilımlı İslam’ını.
Daha çok Amerika, “oyunbozanlık yapan Türkiye”nin rolünü Suud’a vermiş gibi görünüyor. Dikkat ederseniz; Salman’ın açıklamalarında “ülkemiz insanı için” diye bir açıklama yok, “dünya ve dinler” var. Herkesin bildiği bir gerçek var; o da Ortadoğu’nun sorunu din değil, mezheplerdir.
Kapı, çalana açılır…
Geçtiğimiz hafta “Kapı, çalana açılır” isimli serginin tartışmaları vardı medyada. Sergideki eserler çok konuşuldu tartışıldı ama ben isme takıldım. Ne kadar tasavvufi bir isim, çok sevdim.
Hakkında çok şey okuduğum sergiye gitmedim, bu yüzden sergiyle ilgili yorum yapamayacağım. Fakat Dünyadan ve Türkiye’den 24 sanatçının eserlerinin sergilendiği sergide konuşulan ve tartışılan bir iki eser üzerinden kopan kıyamete anlam veremedim.
Nedense son bir iki yıldır farklı gerekçelerin ortaya konması ile birlikte sanatla ilgili polemikler yaşıyoruz… Ahmet Güneştekin'in "Kostantiniyye" eseri ve Abdülhamid'in yüzünün kadın bedeni formundaki bir heykele resmedilmesi gibi.
Sanatla içli dışlı olan bir insan değilim. Beni aşacağını düşündüğüm bir sergiye gitmemeyi tercih ederim. Ne tercihimden dolayı kendimi kötü hissederim ne de tercih edenlerin kendilerini öyle hissetmesini isterim.
Sanatla ilgili tepkilerimizi konuşmalıyız, tartışmalıyız ama sanata yakışır şekilde. Maalesef geçtiğimiz hafta yaşanan tartışmada aynı kültürü paylaştığım gazetemiz yazarlarından Ahmet Hakan’ın yaklaşımını nezaketten uzak ve yersiz buldum.
Son zamanlarda benimsemediği şeyleri eleştirirken kullandığı tahrik edici Ahmet Bey’in. Umarım en kısa zamanda eski hâline döner.
Bu durumun, oturduğu semtle ilgili olduğunu düşünmüyorum ama ortamını değiştirmek istiyorsa kendisine Bayrampaşa’ya taşınmasını önerebilirim.
Latte dâhil olmak üzere aradığını bulabileceği her türlü sosyal ortamımız var çok şükür.
Paylaş