Paylaş
Zira ne Saadet Partisi’nin yükselişi beni rahatsız eder, ne de Ak Parti’nin zayıflamasından mutlu olurum. İttifak yapmaları durumunda mutlu olurum, lâkin yapmamaları durumunda da bir suçlu aramam. Sonuçta ikisi de bağımsız iki partidir, belirli ilkeleri vardır.
Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi dönemlerinde Kadın Kolları alanında uzun yıllar görev yapmam dolayısıyla gerek Ak Parti’den gerek Saadet Partisi’nden çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşlarım vardır. Zaman zaman bir araya geliriz, bugüne kadar hiç birinden Saadet’i ihanetle suçlayan bir tavır görmedim. Ama nedense bazı yazarlar inatla Saadet Partisi’ni ihanetle suçlamaktadır. Hatta Ak Parti ile ittifak yapmamaları durumunda Temel Bey’i Erbakan Hoca’nın kemiklerini sızlatmakla dahi suçlayabilmekte, Erbakan Hoca yaşasaydı Temel Bey’e parmak sallayacağını dahi iddia edebilmektedir.
Ortada Saadet Partisi’nin yükselişinden kaynaklanan bir tehlike varsa işte bu durumdur. Ak Parti, Refah Partisi’nin içinden çıkmış bir partidir. Kaldı ki, ne dün gidenlerin ne de bugün kalanların ihanetle suçlanmasını asla ve asla kabul etmedim, etmiyorum. Böyle davrananların da siyasi parti mantığını ve dava insanlığı mantığını anlamamış insanlar olarak görüyorum. Saadet Partisi’nin tabanından birçok insan seçimlerde Ak Parti’yi desteklemiştir. Ben de dâhilim buna. Çok açık söyleyeyim; bugüne kadar Tayyip Bey’den Saadet Partisi’ni kötüleyen tek bir söz duysaydım, oy vermezdim.
Saadet Partisi’nin yükselmesinin ve güçlü muhalefetinin Ak Parti’yi zayıflatacağına inananların zerre kadar siyasetten anlamadığını iddia ediyorum. Bu şekilde davranmakla sadece tabanı birbirine uzaklaştırırsınız. Sonra da “Dış güçler bizi bölüyor.” diye ağlarsınız.
“Erbakan Hoca yaşasaydı…” diye yorum yapanların bir zahmet oturup Erbakan Hoca’nın videolarını izlemelerini tavsiye ediyorum.
Bu arada ne hikmetse dün Erbakan Hoca’yı sol görüşte olanlar anlamıyordu bugün ise sağ görüşte olanlar anlamıyor.
Ahmet Kekeç’e naçizane bir öneri…
Sevgili Ahmet Kekeç; ben, bundan yıllar önce sizin iyi bir okuyucunuzdum. Ne zamanki sadece destek olduğunuz veya köstek olduğunuz kişilerle ilgili tekrara düştünüz, işte ben de o zaman sıkıldım ve bıraktım takip etmeyi.
Aydın Doğan’la ilgili yazılarınızda tekrara düştüğünüzü yazmamın nedeni Aydın Bey’in şahsını korumamdan kaynaklanmıyor. Kendisi de benim korumama ihtiyacı olan bir insan değil ama siz bunu anlamayacak kadar hedefinize kilitlenmişsiniz, bu nedenle ne desem fayda etmeyecek.
AK Partili bazı arkadaşlar sizin yazılarınızdan mutlu oluyorlar, biliyorum. Siz de bu mutluluk gazıyla beraber rüzgâra göre hareket ediyorsunuz, bunu da anlıyorum. Lâkin bir gün onlar da tekrardan sıkılırsa sizin deyiminizle “Hürriyet’in Başörtülüsü” olarak (dün başörtülüler olarak simgeydik bugün yazdığımız gazeteye veya bulunduğumuz siyasi duruşa göre sınıflandırılıp, ayrıştılırılıyoruz) bir önerim olacak;
Kendi kariyeriniz için arada kamu yararına bir şeyler karalayın, vatandaşın sorunlarını kaleme alın. Alın ki yarın sövecek düşman bittiğinde, harcayacak dost kalmadığında ortada kalmayın…
Paylaş