Paylaş
Sema Demir.
Nevi şahsına münhasır bir kadın. Müzelere tutkusu var. Yanlış okumadınız, üniversite öğrencisiyken bu tutkusu daha da depreşiyor.
Ama onun ilgisini çeken, canlı müzeler.
İnsan merkezli, kanlı canlı yaşayan müzeler.
O müzeler de öyle sadece vitrinlerden, etiketlerden, kasvetli koridor ve salonlardan oluşmuyor...
Literatürde, “Open air museum” (açık hava müzesi) ya da “Living museum” (yaşayan müze) diye adlandırılıyor.
TUTTURUK VE TUTKULU KADIN
İşte bu tutturuk ve tutkulu kadın, ülkemizde de yaşayan müzeler kurmak için harekete geçiyor.
Ama önce hayal kırıklığı yaşıyor.
Önce 1950’den bu yana müzelerin devlet eliyle kurulmaya çalışıldığı ama bütçe, kaynak ve türlü kısıtlar nedeniyle bir türlü kurulamadığını öğreniyor.
Fakat pes etmek onun kitabında yazmıyor.
Yüksek lisansa başladığı yıllarda, yurtdışındaki müzelerle irtibat kuruyor. Ve Anadolu halk kültürünün sergilendiği bir müze projesi geliştiriyor.
Ama tabii, bunu gerçekleştirebilmek için maddi ve manevi desteğe ihtiyacı var.
N’apıyor?
Belediyelerden, işadamlarından, yatırımcılardan destek istiyor.
Ama her defasında eli boş dönüyor.
Sonra Beypazarı Belediyesi’yle görüşüyor.
Bu arada kendisi de 7 kuşak Beypazarılı.
Sadece tutkulu, tutturuk değil, sabırlı da...
Çünkü tam 8 yıl beklemek durumunda kalıyor.
Ama sonunda Beypazarı Belediyesi, Yaşayan Müze projesiyle ilgileniyor.
Ve Sema Demir, müzesini hayata geçirmek üzere geleneksel bir konağı belediyeden kiralıyor.
MÜZENİN KURUCUSU, KÜRATÖRÜ REHBERİ VE TEMİZLİKÇİSİ!
Evet, müze kurmaya çalışıyor ama...
O aynı zamanda öğretmen, doktora öğrencisi ve bir çocuk annesi...
Bilkent Üniversitesi’nde severek yaptığı işine, akademisyenliğe, tutkuyla bağlı olduğu müzecilik sebebiyle son veriyor.
Ve full time işin başında duruyor.
Artık Yaşayan Müze’nin kurucusu, müdürü, küratörü, müze yorumcusu, rehberi ve hatta temizlik görevlisi oluyor!
Müze ilk bir yıl ziyaretçilerine ücretsiz hizmet veriyor.
2007’de, yani açıldığı ilk yıl, beş bin ziyaretçisi oluyor, 2016’da ise yüz elli bin!
İşte budur!
Bravo Sema Demir’e!
ONU DURDURABİLENE AŞKOLSUN...
Hayallerinin önüne geçmeye de imkân yok!
Yaşayan Müze ziyaretçilerinden elde edilen gelirin Beypazarı’nda başka kültür işlerine yatırılması gerektiğini düşünüyor.
Veeeee 2010’da yine Beypazarı’nda, 13. yüzyıldan kalma bir hamamı restore etmeye ve müzeye çevirmeye karar veriyor.
2012’de Türkiye’nin ilk, dünyanın üçüncü ‘Hamam Müzesi’ açılıyor.
Bitmedi!!!!
Hayalinde, bir de açık hava müzesi var.
Beypazarı’nın kırsal bölgesinden satın aldıkları bağlık araziyi projelendiriyor.
25 bin metrekarelik bir alana sahip devasa müzeyi, Ankara Kalkınma Ajansı ve Avrupa Birliği desteklerini de alarak inşa ediyor.
Ve ‘Anadolu Açık Hava Müzesi-Yaşayan Köy’ü kuruyor.
Bir çentik daha atıyor, bir hayalini daha gerçekleştirmiş oluyor.
Bu ülkenin kültür-sanat hayatına müthiş katkılar sunuyor.
Hepimiz şükran borçluyuz aslında ona.
Tabii ödüller de peş peşe geliyor.
KAGİDER üyesi bu şahane kadın, 2015’te “Yılın Sosyal Girişimci Kadını” seçiliyor. Sabancı Vakfı tarafından “2016 Yılının Fark Yaratanı Ödülü”ne layık görülüyor.
Avuçlarım patlayınca kadar, hayallerinin peşinde koşan ve yaşadığımız ülkeye toplumsal fayda sağlayan bu kadını, Sema Demir’i alkışlıyorum...
Paylaş