Paylaş
Bravo Sertab! Benim için yazın albümü. Hemen Bodrum’a gidip, sesini bangır bangır açıp gecenin karanlığında dinlemek istiyorum. ‘Tek Başıma’yı da pek sevdim. ‘Kırık Kalpler Albümü’ süper.
Harbi müzik. Zaten Sertab’ın sesi olağanüstü. O kadar güzel ki, başka bir enstrümana gerek yok.
Sözler de sıkı.
Bu, kocası Emre Kula’yla yaptığı ilk albüm. Hayatından fevkalade memnun, hep gençti, tabii 20 yaş küçük sevgili onu daha da genç yapmış, çok çok iyi gördüm Sertab’ı, “Bu albüm bizim çocuğumuz!” diyor, biraz da Emre onu böyle bir albüm çıkarması için teşvik etmiş, Johnny Depp’e benzettiği kocasına çok âşık, bıraksan 24 saat adamı anlatacak!
Ben tabii takıntılı bir gazeteci olarak, bir yıl önce ayrıldığı 18 yıllık sevgilisi Demir soruları sormaya çalıştım ama kadın artık başka bir yerde, gerçekten umurunda bile değil, neredeyse bütün eski aşklara selam olsun, herkes iyi olsun havasında... “Ten seçer eşini” deyip duruyor!
Onlara mutluluklar diliyorum...
Yeni bir albüm daha: ‘Kırık Kalpler Albümü’. Bence efsane olmuş! Heyecanla dinledim ve “Budur!” dedim. Eski Sertab albümleri gibi. 90’lardan fırlamış gibi. Damardan. İçki içmeden adamı sarhoş ediyor, kalbinden yakalıyor...
- Ay ne güzel böyle hissetmen! Tam da bu. Bunu hedefledim...
Gerçi ben âşık bir kadının şarkılarını dinleyeceğimi zannediyordum. Bu, biraz melankolik. Hayrola?
- Evet, var bir melankoli havası. Ama aşkın içinde de yok mu melankoli? Ayrılık şarkıları bunlar. Zaten o yüzden ‘Kırık Kalpler Albümü’.
Bilinçli bir seçim mi?
- Alakası yok. Bu albümde her şey en başından beri enteresan bir şekilde yuvarlanarak önüme geldi. Sanki bir güç, bu şarkıları söylememi istedi.
Bu albümde bilinçli olarak 90’lara gittim
Peki, ruh halini yansıtıyor mu?
- Valla, ben ne yiyorsam o geri geliyor! Hayat böyle bir şey. Bize ne yansıyorsa, projeksiyon makinesi gibi onu yansıtıyoruz. Ama zaman, linear bir şey değil, biz zannediyoruz ki, ne konuşursak onların hepsi hemen şimdi oluyor ya da olacak. Hayır, şu an yaşadıkların, hayatının başka bir döneminde küt diye önüne geliyor. Yoksa hayatımın melankolik bir döneminde değilim. Cennetteyim ayol!
Valla mı?
- Valla Ayşecim. Senin nazarın değmez! Ülke olarak tadımız tuzumuz yok ama onun dışında dünyanın en mutlu insanıyım. Tabii ki o şarkıları kendi yaşamışlıklarımdan da yola çıkarak çok derin ve hissederek söyledim. “Yorumcu olarak ne katabilirim?” dedim. Bütün alışkanlıklarımı yıkıp içimde başka bir şarkıcı Sertab aradım. Kolay bir yolculuk değildi ama buldum. Öğrendiğim ne varsa unuttum, her şeye yeniden başladım...
Gerçekten de bir 90’lar tınısı var, “İşte bu ya!” dedirtti...
- Bence pop müzik denilen şeyin 2016’da geldiği yer çok iyi değil. Kendimi de dahil ederek söylüyorum. Bence, müziğin dinleyici tarafı da böyle hissediyor. Oysa bu albümde bilinçli olarak 90’lara geri gittim. Aynı rahmetli Atilla Abi’yle (Özdemiroğlu), Uzay’la, Onno’yla Sezen’in yaptığı gibi şarkılar yaptım. Canlı davul vardı, canlı enstrümanlar vardı. Onlarla az ve öz bir müziğin içinde kendi sesimi buldum. Bütün bunları bana hatırlatan da Emre. Bir gece uzun uzun eski albümleri dinledik. “Bunlar iyi” falan da dedi ama sonra ekledi: “Son 5-6 yıldır sen müzikle buluşmuyorsun. Hep bir şeyler eksik sanki!” O sözünü ettiği tat 90’larda var. “Peki o zaman” dedik ve cüretkâr bir duruş sergileyip bu albümü yaptık.
HERKESİN KALBİ HAYATININ BİR DÖNEMİNDE KIRILMIŞTIR
Burada mı çıktı bütün üretim?
- Evet, evet. Burası bizim prova stüdyomuzdu. Ama görüyorsun ev gibi, Sanayi’nin ortasında olmasını seviyoruz. Bir kere burada, geceleri, dünyayı devirsen kimse sana sus demiyor! Prova stüdyosu dediğin yerin genellikle tuvaletleri pis oluyor, rutubet kokuyor. “E bari kendimize yapalım bir tane” dedik. Sonra provalara başladık. Albüm zamanı geldi, “Başkasının stüdyosuna niye gidelim?” dedik; masa, mikser falan koyduk, kayıt stüdyosuna döndü.
‘Kırık Kalpler’ özellikle seçilmiş bir isim mi?
- Abim Serdar Erener’in kapısını çaldım. Onun işi bu, ben niye kafa yorayım, o yorsun! Kalbe değen şarkılarıma albüm ismi olarak ‘Kırık Kalpler’i uygun gördü, ben de çok sevdim.
Peki senin kalbin kırık mı? Yoksa bir ilgi çekme numarası mı?
- Şarkılar, ayrılık şarkıları. Bir araya gelişin de vardı. Ama kalp kırıklığı meselesine gelince, herkesin kalbi kırıktır ya da hayatının bir döneminde kırılmıştır. Bir defa kırılmıyor bu meret. Birkaç defa kırılıyor. Onlar da iz bırakıyor, işte bu şarkılar da o kalp kırıklıklarının izdüşümü.
Süper de... Şarkı sözlerinde daha önceki hayatınla bir hesaplaşma var gibi...
- Hesaplaşmalar hep var tabii ki. Bu şarkıların içinde, bu cümlelerde, bu kelimelerde hep kendimi buldum. Elbette ki yaşanmışlıklar var, onların izleri var, acılarım var. Hayat, zaten öyle bir şey değil mi Ayşe? Canın acıyor, sonra tekrar ayağa kalkıyorsun! Şu anda da uçuyorum aşktan! Ama ben bir sanatçıyım, o şarkıları söylerken o acıları geri çağırıyorum...
Acılarını kullanıyorsun yani!
- Tabii bizim bütün materyalimiz, malzememiz yaşadığımız acılar! Hepsinin de izi var tenimde, kalbimde, gönlümde ve hatırlaman gerektiğinde o yaşanmışlıklar çok işine yarıyor.
CD olarak ne zaman çıkıyor?
- Bu hafta, hatta plak olarak da çıkıyor.
Sen Benjamin Button gibi gittikçe güzelleşip gençleşiyorsun...
- Kendime bakmaya çalışıyorum da ondan. Steril yaşıyorum, hatta fazla steril! Herkesin yapabileceği bir şey değil. Yaşadığım hastalıklar korkuttu beni. Sigara yok, içki yok. Bol spor, doğru beslenme. Sen bir keresinde sesime iltifat ettikten sonra, “Sen nasıl star oldun bilmiyorum ki. Senin hiçbir sivri tarafın yok!” diye de eklemiştin.
Aaa öyle deme! Bak şimdi kendine 20 yaş küçük bir sevgili yaptın...
- Evet süper oldu, çok da âşığım!
TEK BAŞIMA ŞARKI SÖYLEMEKTEN SIKILDIM
Şimdi neler var kafanda?
25 yıldır, ben artık tek başına çıkıp şarkı söylemekten sıkıldım. Bir grubun üyesi olmak istiyorum. O grubun solisti olayım, o grubun keyboard’cusu, artık nesi olacaksam. Çünkü ben de piyano çalıyorum ama sahnede hiç denemedim. Şimdi böyle şeyleri kurcalıyorum...
N’aber lan STAR?
Emre’yi kıskanıyor musun?
- Evet. (Gülüyor) O da beni kıskanıyormuş, öyle dedi. Ama benimki tatlı bir kıskançlık, tırnaklarımı çıkarıp da olay çıkaracak türden değil. Ona bağlanmama neden oluyor daha çok.
Senin şöhretin onu şaşırtmıyor mu?
- Galiba. Başta biraz, “Hay Allah, hiç böyle olacağını düşünmemiştim. Sen amma da meşhurmuşsun!” dedi. Ama sonra baktım benim şöhretimle dalga geçmeye başladı. “N’aber lan star?” filan diyor bana. Gerçekten de aslında dalga geçilecek bir şey o. O şöhret, aslında sen değilsin, o yaratılan şeyi alıp taşıyorsun bir yerlere. Sahnede işine yarıyor, albüm yaparken yarıyor ama normal hayatında o şöhreti, o ünü kim takar? Emre takmıyor...
EMRE DEPP!
Johnny Depp’e benzetenler var, sen ne diyeceksin?
Feci benziyor! Hatta Amerika’da konserlerde, iki kadın üzerine koştu, biz n’apacağımızı şaşırdık. Meğer Johnny Depp zannetmişler. Biz de bu durumla çok eğleniyoruz...
SEZEN, EMRE’Yİ ÇOK SEVİYOR
Günün ne kadarını Emre’yle birlikte burada geçiriyorsunuz?
- Bayağı bir saatini. Son 3-4 ay neredeyse hep buradaydık. Burası Sezen’in deyimiyle mutfak. Her şey burada pişti. Üst katta da yatak odası var. Bir tür loft.
Sen aslında hayatına giren erkeklerle üretiyorsun...
- Evet, en çok onlarla...
Ve sen hep yeteneğe âşık oluyorsun değil mi?
- Bravo! Aynen öyle.
Buradan Emre’ye giriyoruz...
- Hadi bakalım girelim. Şimdi kocasını övüyor gibi olacak ama tanıdığım en yetenekli müzisyenlerden biri. Çok objektif bakıyorum, yemin ederim öyle. Mükemmel bir gitarist. Harika bir grupları var, profesyonel rock yapıyorlar...
Biz onu Can Bonomo’nun gitaristi olarak tanıyoruz...
- Evet. Eurovision öncesi Can’la bir gruplardı. Uzun zamandır da dostlar. Birlikte müzik üretmişler.
BU VÜCUT GENÇLEŞMEYECEK!
Sen nasıl tanıştın?
- Ben de Can sayesinde tanıştım. Sokağa çıkıp arkadaşlarımla eğlendiğim bir gece, bir kulübe gittim, Canlar da gelecekti. Geldi Can, yanında da Emre vardı. O kulüpte tanıştık. Ten seçiyor ya eşini, bize de öyle oldu!
Ne güzel lafmış, “Ten seçiyor eşini”...
- Gerçekten de öyle oldu! Birbirimize mıknatıs gibi çekildik, ayrı duramadık, uzak kalamadık. Benim peşimde bir sürü gazeteci vardı o dönem, Emre’nin hiç alışık olmadığı biriyim ben, o benim tam tersim, hiçbir şekilde fotoğraf vermeyi sevmiyor. Ama ne olduysa oldu, biz o günden beri hiç ayrılamadık...
m Bocaladı mı peki Sertab Erener’le?
- Ben bile kendimle bocalıyorum ama Emre’nin bocaladığını sanmıyorum! Başka bir dünyası var onun. Beni de o dünyanın içine aldı. Çok uzun zamandır dinlemediğim kadar müzik dinledim Emre’yle. Meğer ben müzikten soğumuşum. Müziği unutmuşum. Bu aşkla üzerimdeki ölü toprağı da silkelendi. Yeniden konservatuvardaki kadar cüretkâr oldum. Müziğe o kadar korkusuzca yaklaşabiliyorum artık. Aylarca sabahlara kadar evimizin salonunda gözlerimizi kapatıp, sarılarak Emre’yle müzik dinledik ve hayaller kurduk...
Ve sonunda hayaliniz gerçek oldu. Güzel bir albüm oldu...
- Evet, bu bizim çocuğumuz aslında! O yüzden de çok değerli...
Emre ne kadar gururlu?
- Feci! E çünkü aklına ve kalbine inandığımız herkes çok beğendi. Sezen mesela bayılıyor albüme. Emre’yi çok seviyor. Çok yetenekli buluyor. Kendimden üçüncü tekil şahıs olarak söz etmek tuhaf ama şöyle dedi, “Sertab Erener’e bunca yıl sonra bir albüm yapmak çok ciddi bir şeydi, mükemmel iş çıkarmış!” Bir de Emre komik bir adam. Mutlu bir insan. Bu, çok önemli bir şey. Ben mutluluğu da buldum Ayşe. Unutmuşum mutlu olmayı. Bazı insanlar, doğuştan mutlu, bazıları doğuştan mutsuz. Bazı insanlar doğdukları andan itibaren güvenli. Bazıları güvensiz. Ve ne yaparsan yap değiştiremiyorsun bunu. Ben şu an kendine acayip güvenen, sabah uyandığımızda kahkahalarla güldüğüm bir insanla birlikte olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum.
20 yaş fark seni korkutuyor mu?
- Zaman zaman korkutuyor. Yaşımı göstermiyorum belki ama bu vücut da gençleşmeyecek!
O da takılıyor mudur yaşa?
- Zannetmiyorum. Bu yaş mevzuuna takıldığımı da ilk sana söylüyorum. Sen başladın yine beni açmaya.
ARSIZCA SEVİYORUM HAYATI
İnanılmaz enerjik gördüm seni. Hiç yorgunluk hissetmez misin?
- Bu bence hayatı arsızca sevmekle ilgili. Anneme benziyorum ben, babam öyle değil mesela. Babam şu an kendi yaşıtlarından bir şekilde daha çok yaşlandı. Çünkü hayatla ilgili sanki o aşkı kaybetti. Annem ise öyle değil. Bendeki arsızlık da annemden geliyor!
RUHUN KAÇ YAŞINDAYSA O YAŞTASIN...
Bence uğraştığın şey sanat ve müzik olunca, yaşın bir önemi yok! Yaşsızsın sen zaten...
- Ben de öyle düşünüyorum. İstediğin kadar spor yap, cildine krem sür, yüzüne kök hücre yap, ya da iyi beslen... Sen nasıl hissediyorsan öylesin. Ruhun kaç yaşındaysa o yaştasın. Ben hep yaşsızdım, şimdi Emre’yle daha da gençleşmiş hissediyorum.
m En çok nesi heyecanlandırıyor?
- Yeteneği ve kalbi. İyi adam çünkü. Gerçekten öyle. Bir de tabii çevremdeki herkes bayılıyor ona. Abim hele, hayatında ilk defa bir sevgilimi sevdi. Pardon kocamı...
Hah geldik evliliğe... Sen bana yıllarca “İmza gerekli değil!” dedin durdun. Ee şimdi ne değişti? Neden evlendin?
1-Çok âşık olduğum için. 2- Bütün gereksiz ve saçma konuşmaların önüne geçmek için. 3-Bizi rahat bırakmaları için. 4-Ahkâm kesmek saçmaymış, güzel bir şeymiş insanın sevdiği birinin eşi olması, soyadını taşıması. Resmen Emre’nin soyadını almak istedim...
GEÇTİ GİTTİ, HERKES KENDİ HAYATINDA MUTLU OLSUN
Aldın mı şimdi?
- Evet, evet. Sertab Kula’yım şimdi, aslanlar gibi!
Damdan düşer gibi soruyorum: Demir’in çocuğu olunca ne hissettin?
- Ben çocuk konusunda emin olsaydım, ilk eşimle çocuk yapmıştım, bu kadarını söyleyebilirim...
Demir bana bir yıl önce verdiği röportajda, seninle birlikteyken kendi hayatını yaşayamadığını, senin hayatını yaşadığını, kendisinin yok olduğunu, hep seni daha çok düşündüğünü, panik ataktan ölmek üzere olduğunu ve aslında hayatını kurtarmak için gittiği anlatmıştı. Sence de öyle mi?
- Zannetmiyorum Ayşecim. Şu hayatta herkes kendi gerçeğini yaşıyor, bir insan benim gerçeğim bu diyorsa da diyecek bir şey yok. Algıladığı şey gerçek olmayabilir ama o öyle algılıyor. Bazı şeylerin çözümü de yok. Bir şey de yapılamıyor. Dediğim gibi, geçti gitti, herkes kendi hayatında mutlu olsun. Bu konuyu da daha fazla konuşmayalım...
BEN O DEFTERİ KAPATTIM
Uzun bir birliktelik yaşadın, sona erdi. Karşı taraf konuştu. Ama sen sustun, hatta hiç konuşmadın...
- Susmak hiç kolay değil, bunu da söyleyeyim. Sen de konuşmak istiyorsun. “O iş öyle değildi, böyleydi!” demek istiyorsun. Ama bunun kimseye bir faydası yok. Bir de iyi gelmiyor bana. İki insanın yaşadığı bir şeyi gerçekten tam olarak anlatabilmek, aktarabilmek, kelimelerle doğru ifade edebilmek mümkün değil. Bence doğru da değil. O yüzden bir karar verdim, kim ne yazarsa yazsın, konuşmayacaktım... Konuşmadım... Ben şöyle bakıyorum meseleye: Ne yaşadıysan yaşadın, bu senin seçimindi, sonradan ortaya çıkıp, o ilişki için ileri geri konuşmak saygısızlık. Çünkü bu senin kararındı, tercihindi, kimse kafana silah dayamadı ya... Ama zaten her şey geçti gitti, ben bambaşka bir rüyanın içindeyim şimdi.
Küskünlük, kırgınlık ya da öfke var mı?
- Ben o defteri kapattım Ayşecim. Gerçekten hiçbir öfkem yok. Hissiz bir durumdayım.
Paylaş